-e gelen

listen to the pronunciation of -e gelen
التركية - الإنجليزية

تعريف -e gelen في التركية الإنجليزية القاموس.

-e gelen
accruing to
birden fazla anlama gelen
ambiguity
içten gelen
spontaneous
kulağa hoş gelen
dulcet
sonra gelen
latter
önce gelen
antecedent
müzeye yeni gelen eşya
acquisition
karşı gelen
defiant
ardından gelen
ensuing
birbiri ardından gelen
alternate
boşluktan gelen
hollow
dışarıdan gelen
external
elinden her iş gelen
versatile
her gün işe trenle gidip gelen kimse
commuter
içten gelen
cheerful
kanuna karşı gelen
lawbreaking
size uygun gelen bir zamanda
at your convenience
birinci gelen şey
first
birbiri ardına gelen
alternate
birinci gelen
(Bahis) winner
derinden gelen
deep-seated
derinden gelen
strong
elinden her iş gelen
jack of all trades
elinden her iş gelen
ambidextrous
elinden her iş gelen erkek
handyman
elinden her iş gelen kimse
jack-of-all-trades
gelen
arrival

Tom and Mary were among the new arrivals. - Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.

gelen
(Bilgisayar) received
gelen
pending
gelen
arriving

The bus now arriving is going to the International Terminal via Domestic Terminal 1. - Şimdi gelen otobüs, İç Hatlar Terminali 1 üzerinden Uluslararası Terminale gidiyor.

The next train arriving at platform 2 will depart for Shibuya at 4:35pm. - Peron 2'ye gelen tren 4:35'te Shibuya'ya gidecek.

gelen çerçeve
(Bilgisayar) frames in
geri gelen
returned
geç gelen
tardy
geç gelen
latecomer
giden gelen
back-and-forth
ikinci gelen
runner up
sonra gelen
subsequent
yeni gelen
new arrival

Tom and Mary were among the new arrivals. - Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.

önce gelen
(Ticaret) predecessor
önce gelen
(Bilgisayar) leading
başa gelen olay
experience
içten gelen
heartfelt
önce gelen
(Hukuk) preceding
Başa gelen çekilir
(Atasözü) What can't be cured must be endured
Haydan gelen huya gider
(Atasözü) Easy come, easy go
bir diğerinin arkasından gelen
from the back of another
dışardan gelen
from the outside
elden gelen
from hand
gelen evrak
The documents
gelen gideni aratır
better the devil you know
geri gelen eşya
(Ticaret) returned goods
televizyon izlemeye gelen misafir
the guests to watch television
zarda gelen sayı
cast
-den önce gelen
preceded
Haydan gelen huya gider
Easy come easy go
aceleye gelen
hurried
adem ve havva'dan gelen günah
original sin
akılıma gelen başıma geldi
(Konuşma Dili) What l was afraid of has happened
aniden gelen güzel fikir
a brain wave
anne soyundan gelen
matrilinear
arka arkaya gelen
consecutive
art arda gelen
sequent
aynı hatta gidip gelen otobüs
shuttle bus
aynı hatta gidip gelen tren
shuttle train
aynı kökten gelen
paronymous
aynı kökten gelen sözcük
paronym
aynı soydan gelen
cognate
aynı yazılıp farklı anlama gelen
homographic
aynı yazılıp farklı anlama gelen sözcük
homograph
babanın soyundan gelen
patrilineal
bana gelen ileti
(Bilgisayar) message to me
bağırsaklardan gelen yağlı akkan
chyle
başa gelen (tecrübe)
befalling
başta gelen
overriding
başta gelen
first
beraberinde gelen şey
concomitant
birebir gelen şey
the very thing
dağları aşıp gelen
tramontane
derinden gelen ses
boom
devren gelen mal veya eşya
carryover
dize kadar gelen çizme
knee boot
dolaşıp aynı noktaya gelen yol
circuit
dışarıdan gelen
extraneous
dıştan gelen
adventitious
dıştan gelen
extrinsic
elinden gelen
all out
elinden gelen her şeyi yapmak
(Konuşma Dili) stand on one's head
elinden gelen çaba
utmost
elinden her iş gelen kimse
handyman
elinden her iş gelen kimse
handyman, jack-of-all-trades
elinden her iş gelen mucit
do-it-all inventor
elinden her iş gelen tip
Jack-of-all-trades
elle gelen düğün bayram
(Atasözü) We are all in the same boat
en başta gelen
primary
en başta gelen
foremost
en başta gelen kadın
first lady
en başta gelen sorumluluk
primary liability
erken gelen oturur
first come first served
erken gelen penaltı
(Spor) early penalty
eve gelen sağlık görevlisi
health visitor
farklı soydan gelen
(Biyoloji) heterogenetic
geceleri gelen angina
(Tıp) nocturnal angina
gelen
inbound , incoming
gelen
incoming

There's a storm incoming. - Gelen bir fırtına var.

gelen
phys. incident (light rays)
gelen
coming, arriving, reaching, incoming; comer
gelen
coming, approaching; arriving
gelen
coming

There's somebody coming up the stairs. - Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.

Look out! There's a truck coming! - Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!

gelen ağam, giden paşam
(Konuşma Dili) I respect whoever is in charge (as long as he doesn't step on my toes)
gelen geçen
those who pass by, passersby
gelen geçen
passerby
gelen giden
visitors, passers by
gelen gideni aratır/gidene rahmet okutur
(Atasözü) A new person in a job is often worse than the old one
gelen kimse
comer
gelen ışık
incident light, incident ray
gelen şey
arrival
gelişme ile gelen
(Hukuk) co-development
genizden gelen
nasal
gidip gelen
intermittent
gidip gelen otobüs
shuttle bus
göğüsten gelen
chesty
gırtlaktan gelen
(ses) throaty
havadan gelen şey
money for jam
havayla gelen
airborne
haydan gelen huya gider
lightly come lightly go
haydan gelen huya gider
(selden gelen suya gider). (Atasözü) Easy come easy go
hopârlörden gelen müzik sesi
piped music
ileri gelen
doctor
ileri gelen
notable
ileri gelen
magnate
ileri gelen
topliner
ileri gelen
dignitary
ileri gelen
high-up
ilginç gelen yön
piquancy
ilk gelen
first comer
iyi aileden gelen
well connected
iyi gelen
recuperative
iyi gelen
healing
iyi gelen
salutary
içkiden gelen cesaret
dutch courage
içten gelen
sincere
işbaşına yeni gelen kimse iyi iş görür
a new broom sweeps clean
işe gelen şey
grist to the mill
karaciğere iyi gelen
hepatic
karşı gelen kimse
dissident
kaynaktan gelen haber
inside story
kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
(Atasözü) You don't hesitate to cater to the small demands of someone who can be very useful to you
kendi gelen
that comes one's way by chance
kraliyet soyundan gelen prens
prince of the blood
kulaktan kulağa yayılarak gelen gelenek
auricular tradition
kulağa hoş gelen
euphonic
kütüphaneye yeni gelen kitap
acquisition
kısa mesafede gidip gelen tren servisi
commutation
londra'dan gelen tren
down train
lordlar kamarasına seyrek gelen soylu
backwoodsman
mevkiden ileri gelen
ex officio
meydana gelen
resultant
nuh'un oğlu hamn soyundan gelen zenci
Hamite
olay yerinden gelen ilk fotoğrafları kıymetlendirme raporu
(Askeri) hot photo interpretation report
ortak görüşle bir araya gelen topluluk
camp
piskopostan sonra gelen papaz
presbyter
saygıdan ileri gelen
reverential
sağlığa iyi gelen
recuperative
sel ile gelen yel ile gider
(Atasözü) Easy come; easy go
selden ileri gelen
diluvial
seçimle gelen sınırlı yetkili yönetici
sheriff
sinirlere iyi gelen
nervine
sohbet gelen çalış
(Bilgisayar) chat incoming ring
son gelen
last comer
sona gelen
postpositive
sonra gelen
posterior
sonra gelen
following
sonra gelen
after

The calm that comes after the storm. - Fırtınadan sonra gelen sakinlik.

sonra gelen yemek
remove
sonradan akla gelen düşünce
afterthought
soydan gelen
legitimate
tanrıdan gelen şey
visitation
telsizle gelen haber
radio
tesadüfen gelen bemol ya da diyez
accidental
topraktan meydana gelen
terrigenous
uykusu zor gelen
insomniac
yandan gelen ışık
sidelight
yaraya iyi gelen
vulnerary
yardıma gelen
wrecking
yedinci gün gelen
(Askeri) Seventh-Day Adventist (ADRA)
yeni gelen
incoming
yeni gelen
new come
yeni gelen
incomer
yeni gelen kimse
incomer
yeni gelen kimse
Johnny come lately
yeni gelen şeyler
recent accessions
yerine zamir gelen isim
antecedent
çifte gelen zarlar
doublets
önce gelen iş
preoccupation
önce gelen kimse
progenitor
önde gelen
foremost

Subrahmanyan Chandrasekhar was one of the foremost astrophysicists of the twentieth century. - Subrahmanyan Chandrasekhar yirminci yüzyılın önde gelen astrofizikçilerinden biriydi.

Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria. - Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.

önde gelen
prominent

Some prominent tennis players behave like spoiled brats. - Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.

This author is a prominent critic of the role of the United States as a superpower. - Bu yazar ABD'nin bir süper güç olarak rolünün önde gelen bir muhalifidir.

önde gelen
central
önde gelen
capital
önde gelen
leading

China is the world's leading producer of rice. - Çin dünyanın önde gelen pirinç üreticisidir.

A leading specialist was brought in to authenticate the painting. - Önde gelen bir uzman resmi tasdik etmek için içeriye getirildi.

önde gelen
first

In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus. - Yunanların önde gelen tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.

önüne gelen
anyone who comes along, anybody whatsoever
önüne gelen
anyone, everybody
önüne gelen her şeyi yıkan güç
Juggernaut
şehirden gelen tren
down train
التركية - التركية

تعريف -e gelen في التركية التركية القاموس.

GELEN
Gelme işini yapan (kimse veya nesne)
GELEN
Bir ışık kaynağından çıkıp bir aynanın yüzüne veya saydam bir cismin yüzeyine düşen (ışın)
gelen geçen
Gelip geçenler, gelenler, uğrayanlar
gelen giden
Gelenler, uğrayanlar, ziyaret edenler, gelip geçenler
الإنجليزية - التركية

تعريف -e gelen في الإنجليزية التركية القاموس.

aniden patlamalı bir şekilde parlak hale gelen yıldız (terim, ismin çağrıştırdığ
nova
-e gelen
المفضلات