تعريف şekillenmemiş في التركية الإنجليزية القاموس.
- unformed
- not well developed
- not formed or made
- not having a definite form
- {a} not shaped or modified, shapeless
- Not formed; not arranged into regular shape, order, or relations; shapeless; amorphous
- not having form or shape; "unformed clay"
- lacking in development; "immature plans"; "an unformed character"
- {s} not having a definite shape; undeveloped, crude; not created
- not formed or organized; "an as yet unformed government"
- Decomposed, or resolved into parts; having the form destroyed
- If you describe someone or something as unformed, you mean that they are in an early stage of development and not fully formed or matured. The market for which they are competing is still unformed. the unformed minds of children. = undeveloped. not yet developed
- not yet fully formed; "unformed still in body and mind" not formed or organized; "an as yet unformed government" not having form or shape; "unformed clay
- Unorganized; without definite shape or structure; as, an unformed, or unorganized, ferment
- not having form or shape; "unformed clay
- not yet fully formed; "unformed still in body and mind"
- şekil
- {i} figure
This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil.
- Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.
I can't make out these figures.
- Bu şekilleri anlayamam.
- şekil
- mold
- şekil
- shape
Some important geometric shapes are the triangle, the square, the rectangle, the circle, the parallelogram and the trapezium.
- Bazı önemli geometrik şekiller üçgen, kare, dikdörtgen, daire, paralelkenar ve ikizkenar yamuktur.
It is said that cats can change shape.
- Kedilerin şekil değiştirebildikleri söylenilmektedir.
- şekil
- image
- şekil
- mould
- şekil
- form
A form appeared in the darkness.
- Karanlıkta bir şekil belirdi.
I formulated it wrongly.
- Onu yanlış şekilde formüle ettim.
- şekil
- pattern
Patterns of married life are changing a lot.
- Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.
- şekil
- {i} contour
- şekil
- printing
- şekil
- format
- şekil
- cast
- şekil
- delineate
- şekil
- (Tıp) forme
- şekil
- vein
- şekil
- conformation
- şekil
- face
Mary laid on her bed, crying with her face buried into her pillow.
- Mary yatağına uzandı, yüzü yastığına gömülü şekilde ağladı.
If you talk to me that way again, I'm going to smash your face in.
- Benimle tekrar o şekilde konuşursan, yüzünü parçalayacağım.
- şekil
- outline
- şekil
- line
You have to read between the lines to get the most out of anything.
- En iyi şekilde yararlanmak için satır aralarını iyi okumak zorundasın.
At the bus stop, people waited in orderly lines, but as soon as the bus pulled up, the line broke up.
- Otobüs durağında,insanlar düzgün bir şekilde sırada beklediler.Filhakika otobüs durur durmaz sıra bozuldu.
- şekil
- diagram
- şekil
- configuration
- şekil
- {i} wise
A wise man would not act in that way.
- Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.
- şekil
- (Hukuk) modality
- şekil
- turn
The plane turned sharply to the right just before it crashed.
- Uçak parçalanmadan az önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
Tom doesn't know how things turned out this way.
- Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.
- şekil
- figure , shape
- şekil
- way, manner
- şekil
- diagram, figure, illustration
- şekil
- semblance
- şekil
- kind, sort, variety
- şekil
- morpho
- şekil
- condition, state
- şekil
- illustration
- şekil
- shape, form; diagram, figure; way, manner
- şekil
- eidolon
- şekil
- feature
- şekil
- figuration
- şekil
- effigy
- şekil
- shadow
- şekil
- model
- şekil
- species