تعريف şekillenir في التركية الإنجليزية القاموس.
- fictile
- Molded of clay or earth
- Of or relating to earthenware
- Capable of being molded into the shape of an artifact or art work
- Capable of being led or directed
- {a} made by a potter or of earth
- {s} plastic, may be shaped, may be molded; molded from clay; of pottery
- susceptible to being led or directed; "fictile masses of people ripe for propaganda"
- capable of being molded or modeled (especially of earth or clay or other soft material); "plastic substances such as wax or clay"
- of or relating to the craft of pottery; "the fictile art"; "fictile ware
- of or relating to the craft of pottery; "the fictile art"; "fictile ware"
- Molded, or capable of being molded, into form by art; relating to pottery or to molding in any soft material
- capable of being molded or modeled (especially of earth or clay or other soft material); "plastic substances such as wax or clay" susceptible to being led or directed; "fictile masses of people ripe for propaganda" of or relating to the craft of pottery; "the fictile art"; "fictile ware
- şekil
- {i} figure
Young girls' desire for slim figures is strong.
- Genç kızların narin şekiller için arzusu güçlüdür.
I can't make out these figures.
- Bu şekilleri anlayamam.
- şekil
- mold
- şekil
- shape
It is said that cats can change shape.
- Kedilerin şekil değiştirebildikleri söylenilmektedir.
The old house was in bad shape.
- Eski ev kötü bir şekildeydi.
- şekil
- image
- şekil
- mould
- şekil
- form
A form appeared from over there.
- Oradan bir şekil ortaya çıktı.
A form appeared in the darkness.
- Karanlıkta bir şekil belirdi.
- şekil
- pattern
Patterns of married life are changing a lot.
- Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.
- şekil
- {i} contour
- şekil
- printing
- şekil
- format
- şekil
- cast
- şekil
- delineate
- şekil
- (Tıp) forme
- şekil
- vein
- şekil
- conformation
- şekil
- face
His face is distorted by pain.
- Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
If you talk to me that way again, I'm going to smash your face in.
- Benimle tekrar o şekilde konuşursan, yüzünü parçalayacağım.
- şekil
- outline
- şekil
- line
At the bus stop, people waited in orderly lines, but as soon as the bus pulled up, the line broke up.
- Otobüs durağında,insanlar düzgün bir şekilde sırada beklediler.Filhakika otobüs durur durmaz sıra bozuldu.
The refugee crossed the line safely.
- Mülteciler güvenli bir şekilde sınır çizgisini geçtiler.
- şekil
- diagram
- şekil
- configuration
- şekil
- {i} wise
A wise man would not act in that way.
- Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.
- şekil
- (Hukuk) modality
- şekil
- turn
Hanako turned out to be a surprisingly nice person.
- Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.
The plane turned sharply to the right just before it crashed.
- Uçak parçalanmadan az önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- şekil
- figure , shape
- şekil
- way, manner
- şekil
- diagram, figure, illustration
- şekil
- semblance
- şekil
- kind, sort, variety
- şekil
- morpho
- şekil
- condition, state
- şekil
- illustration
- şekil
- shape, form; diagram, figure; way, manner
- şekil
- eidolon
- şekil
- feature
- şekil
- figuration
- şekil
- effigy
- şekil
- shadow
- şekil
- model
- şekil
- species