şanstır

listen to the pronunciation of şanstır
التركية - الإنجليزية
is fortunate
şans
luck

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

şans
fortune

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

şans
chance

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

şans
hap

Happiness in marriage is entirely a matter of chance. - Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
{i} show
şans
good fortune

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

Most people judge men only by their success or their good fortune. - Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.

şans
shot

Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot. - Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

This is the big break I've been waiting for. - Bu beklediğim büyük şans.

Tom can't catch a break. - Tom bir şans yakalayamaz.

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
şans
fluky
şans
hit

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

şans
Good luck!

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

şans
opportunity

Sami went to Canada, looking for opportunity. - Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
haphazard
التركية - التركية

تعريف şanstır في التركية التركية القاموس.

şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay
şanstır
المفضلات