şaşırmış

listen to the pronunciation of şaşırmış
التركية - الإنجليزية
at a loss

He was at a loss as to which faculty to choose. - Hangi fakülteyi seçeceği hakkında şaşırmıştı.

Jane was quite at a loss when and where to go. - Jane ne zaman nereye gideceğini şaşırmıştı.

amazed

She was amazed at the sight of the ghost. - O hayalet görünce şaşırmıştı.

He was amazed at the sight. - Gördüğünde şaşırmıştı.

taken aback

Tom seemed taken aback. - Tom şaşırmış görünüyordu.

You seemed taken aback. - Şaşırmış görünüyordun.

all at sea
perplexed

He was utterly perplexed. - O son derece şaşırmıştı.

confounded
wondering
punch drunk
twisted
puzzled

Tom seems puzzled by the result. - Tom sonuca şaşırmış görünüyor.

Everyone looked puzzled. - Herkes şaşırmış görünüyordu.

disoriented

Tom looks disoriented. - Tom şaşırmış görünüyor.

Tom appears to be disoriented. - Tom şaşırmış görünüyor.

baffled

Tom's parents were baffled. - Tom'un ebeveynleri şaşırmıştı.

blank
distracted

Walking on a train platform while distracted is very dangerous. - Şaşırmışken tren platformunda yürümek çok tehlikelidir.

You seemed distracted. - Sen şaşırmış görünüyordun.

lost

Tom looks lost and confused. - Tom kaybolmuş ve şaşırmış gibi görünüyor.

confused

Tom and Mary look confused. - Tom ve Mary şaşırmış görünüyorlar.

Tom looks lost and confused. - Tom kaybolmuş ve şaşırmış gibi görünüyor.

bewildered

Tom seemed to be bewildered. - Tom şaşırmış görünüyordu.

Tom was shocked and bewildered. - Tom şok olmuştu ve şaşırmıştı.

surprised

She may have been surprised when she received my letter. - O, mektubumu aldığında şaşırmış olabilir.

She may have been surprised when she heard the news. - Haberi duyduğunda, o şaşırmış olabilir.

all out
aghast
astonished

She stood astonished at the sight. - Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.

We were astonished when we saw their wounds. - Onların yaralarını gördüğümüzde şaşırmıştık.

bemused
bushed
mazy
abashed
mystified

Tom looked mystified. - Tom şaşırmış görünüyordu.

I'm just as mystified as you are. - Sadece senin kadar şaşırmışım.

flabbergasted

Everyone was just flabbergasted that she was able to get pregnant at 48. - Onun 48 yaşında hamile kalabildiğine herkes çok şaşırmıştı.

agape
distraught
şaşkın, şaşırmış, şaşakalmı
confused, disoriented, şaşakalmı
şaşır
befuddle
şaşır
surprize at
şaşır
surprize by
şaşır
be amazed at
şaşır
befuddled
pek şaşırmış halde
at one's wit's end
yolunu şaşırmış
afield
yönünü şaşırmış
disoriented

Tom looked disoriented. - Tom yönünü şaşırmış görünüyordu.

Tom seemed disoriented. - Tom yönünü şaşırmış görünüyordu.

çok şaşırmış
wonder struck