üzülme

listen to the pronunciation of üzülme
التركية - الإنجليزية
don't worry

Don't worry about it. - Onun hakkında üzülme.

Don't worry about what others say. - Başkalarının söyledikleri hakkında üzülme.

worriment
ruth
üzülmek
be sorry
üzülmek
sorrow
üzülmek
{f} fret
üzülmek
{f} worry

Tom doesn't have to worry about Mary anymore. - Tom artık Mary hakkında üzülmek zorunda değil.

Anyway, you don't have to worry. - Her neyse, üzülmek zorunda değilsin.

üzülmek
grieve
üzülmek
{f} deplore
üzülmek
to be sorry (for), to feel sorry (for), to feel for sb, to sadden, to worry, to regret, to sorrow, to grieve
üzülmek
sorry for

I can't help feeling sorry for Tom. - Tom için üzülmekten kendimi alamıyorum.

I could not help feeling sorry for him. - Onun için üzülmekten kendimi alamadım.

üzülmek
sorry

I can't help feeling sorry for Tom. - Tom için üzülmekten kendimi alamıyorum.

I cannot but feel sorry for him. - Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.

üzülmek
{f} regret
üzülmek
feel troubled
üzülmek
bemoan
üzülmek
feel for somebody
üzülmek
(deyim) hang one's head
üzülmek
be troubled
üzülmek
to be sorry
üzülmek
chagrin
üzülmek
moped
üzülmek
be sorry for
üzülmek
feel sorry for

I cannot but feel sorry for him. - Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.

üzülmek
have the hump
üzülmek
to be sorry for
üzülmek
feel sorry

I cannot but feel sorry for him. - Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.

üz
{f} depressing
üz
{f} depressed

Reading this philosophy book is making me depressed. - Bu felsefe kitabını okumak beni üzüyor.

Tom is depressed and upset. - Tom depresif ve üzgün.

üz
{f} chagrin
üz
{f} yearning
üz
depress

Tom is depressed and upset. - Tom depresif ve üzgün.

Layla slipped into a deep depression over the loss of her best friend, Salima. - Leyla, en yakın arkadaşı Salima'nın kaybı üzerine derin bir depresyona girdi.

üzülmek
sadden
üzülmek
droop
üzülmek
bottom out
üzülmek
repine
üzülmek
be disappointed
üzülmek
to grieve
üz
low

His sense of humor was self-deprecating, a sign of his low self-esteem. - Espri anlayışı, düşük öz saygısının bir göstergesi olarak, kendini aşağılamak üzerine kuruluydu.

üz
distressing

It was extremely distressing. - O son derece üzücüydü.

üz
desolate

Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once. - Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.

üz
fash
üzülmek
feel badly about
üzülmek
to be abraded
üzülmek
bother
üzülmek
rue
üzülmek
bother about
üzülmek
languish
üzülmek
to be upset (by), be distressed (by); to be/feel sad (that)
üzülmek
trouble
üzülmek
worry oneself
üzülmek
feel bad about
üzülmek
be troubled about
üzülmek
smart
üzülmek
grizzle
التركية - التركية
Üzüntü duyma, teessür
(Osmanlı Dönemi) İNFİSAM
üzülmek
Üzüntü duymak, kaygılanmak
Üzülmek
müteessir olmak
Üzülmek
bedbaht olmak
üz
Dokuztaş oyunu
üzülmek
Üzmek işine konu olmak
üzülmek
Üzme işine konu olmak: "Karısının düştüğü bu hâle üzülmek şöyle dursun ona çok defa dadı kalfa muamelesi etmekten çekinmezdi."- R. N. Güntekin. Üzüntü duymak, kaygılanmak: "Bu apartmandan başka yere gideceksiniz diye üzülüyorum."- P. Safa