Don't worry about it.
- Onun hakkında üzülme.
Tom doesn't need to worry about a thing. Mary will take care of everything.
- Tom'un bir şey hakkında üzülmesine gerek yok. Mary her şeyle ilgilenecek.
Don't cross him or you'll regret it.
- Onunla karşılaşma yoksa üzülürsün.
He deeply regretted this loss.
- O, bu kayba son derece üzüldü.
Delight is the opposite of sorrow.
- Sevinmek, üzülmenin karşıtıdır.
Reading this philosophy book is making me depressed.
- Bu felsefe kitabını okumak beni üzüyor.
Remembering it depressed me.
- Hatırlamak beni üzdü.
Layla slipped into a deep depression over the loss of her best friend, Salima.
- Leyla, en yakın arkadaşı Salima'nın kaybı üzerine derin bir depresyona girdi.
Sami's sadness deepened into a depression.
- Sami'nin üzüntüsü depresyona dönüştü.
His sense of humor was self-deprecating, a sign of his low self-esteem.
- Espri anlayışı, düşük öz saygısının bir göstergesi olarak, kendini aşağılamak üzerine kuruluydu.
It was extremely distressing.
- O son derece üzücüydü.
Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
- Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.