Look at the picture at the top of the page.
- Sayfanın üst kısmındaki resme bak.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
She holds a senior position in the government.
- O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
When I asked him for change, he gave it to me.
- Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
That dress looks good on you.
- O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.