The company produces soy sauce and other food products.
- Şirket soya sosu ve diğer gıda ürünlerini üretiyor.
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
Overseas subsidiaries are putting out top-of the-line products.
- Yurt dışı şubeleri seçkin ürünleri dışarı çıkarıyor.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
We grow a variety of crops.
- Biz çeşitli ürünler yetiştirdik.
Mass production reduced the price of many goods.
- Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
The shop carried leather goods.
- Dükkân deri ürünler getirdi.
Goods at the food and clothing stalls were very cheap.
- Gıda ve giyim tezgahlarındaki ürünler çok ucuz.
The shop carried leather goods.
- Dükkân deri ürünler getirdi.
Keep this product out of children's reach.
- Bu ürünü çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayın.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
You boycotted merchandise from that country.
- Sen o ülkenin ürünlerini boykot ettin.
Mass production reduced the price of many goods.
- Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.
Fresh produce is sold at an open-air market.
- Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.
The trend is always to produce more products using fewer employees.
- Eğilim her zaman daha az işçi kullanarak daha fazla ürün üretmektir.
There is a good market for these articles.
- Bu ürünler için, iyi bir pazar var.
This shop sells articles of all kinds.
- Bu dükkan her türde ürün satar.
This is the fruit of your imagination.
- Bu hayal gücünün ürünüdür.
Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde, tüm ürünleri bir gün içinde hasat edebildik.
The rains ruined the harvest.
- Yağmurlar ürünü harap etti.
These lands yield little.
- Bu topraklar az ürün verir.
The atomic bomb is the offspring of 20th century physics.
- Atom bombası, 20. yüzyılın fizik ürünüdür.
Books are the offspring of one's mind.
- Kitaplar birinin aklının ürünleridir.
Japonya'nın temel mahsulü pirinçtir.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
Yağmurlar mahsulü harap etti.
- Yağmurlar ürünü harap etti.