He won fame as a novelist.
- Romancı olarak ün kazandı.
Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.
- Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü.
Many scientists have the reputation of being eccentric.
- Çok sayıda bilim adamı eksantrik olma ününe sahiptir.
He has a reputation for taking a long time to make a decision.
- Geç karar vermesiyle ünlüdür.
You're a celebrity now.
- Sen artık bir ünlüsün.
Mary enjoys being a celebrity.
- Mary bir ünlü kişi olmaktan hoşlanır.
To my surprise, the noted psychologist was accused of a kidnapping.
- Benim için sürpriz oldu, ünlü psikolog çocuk kaçırmakla suçlandı.
Tom's father was a noted mathematician.
- Tom'un babası ünlü bir matematikçiydi.
The Anglophones always complained about the vowels /a e i o u/ in artificial languages. Those sounds are used because most other sounds other people cannot pronounce.
- Anglofonlar her zaman yapay dillerdeki ünlü seslerden/aeiou/ şikâyet ettiler. Bu sesler diğer insanların telaffuz edemedikleri diğer birçok seslerden dolayı kullanılırlar.
This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.
- Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
- Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
All the streets in this area are named after famous people.
- Bu bölgedeki tüm sokaklar ünlü kişilerin adını taşır.
He gained renown through the novel.
- O, roman sayesinde ün kazandı.
She has international renown as a painter.
- O bir ressam olarak uluslararası üne sahiptir.
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
Many scientists have the reputation of being eccentric.
- Çok sayıda bilim adamı eksantrik olma ününe sahiptir.
You can tell this is college radio. First of all, they actually play records; secondly, they keep playing them at the wrong speed.
- Bunu üniversite radyosunda anlatabilirsin. Her şeyden önce onlar aslında kayıtları çalarlar; ikinci olarak onları yanlış hızda çalmaya devam ederler.
Sami was falsifying his university records.
- Sami üniversite kayıtlarını tahrif ediyordu.
She is an honor to our college.
- O bizim üniversite için bir onurdur.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.