ücretsiz

listen to the pronunciation of ücretsiz
التركية - الإنجليزية
free

The admission costs six euros but on Sundays it's free. - Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

When I was young I got lots of things for free. - Gençken,birçok şeyi ücretsiz aldım.

free of charge

Children under three are admitted free of charge. - Üç yaşın altındaki çocuklar ücretsiz kabul ediliyor.

I got the ticket free of charge. - Bileti ücretsiz aldım.

free, free of charge, gratuitous
(posta) postage free
unpaid

Most of the people working here are unpaid volunteers. - Burada çalışan insanların çoğu, ücretsiz gönüllülerdir.

Tom and Mary are unpaid volunteers. - Tom ve Mary ücretsiz gönüllülerdir.

(Hukuk) non-wage
unpaid; free, gratis, complimentary; gratis
free; for nothing, gratis
post free
for nothing

You may have it for nothing. - Onu ücretsiz olarak alabilirsin.

You can have this book for nothing. - Bu kitabı ücretsiz alabilirsin.

free of cost
cost free
(Ticaret) şans frais
complimentary

First class plane flights come with complimentary alcohol. - Birinci sınıf uçak bileti ücretsiz alkol ile birlikte gelir.

The drinks are complimentary. - İçecekler ücretsizdir.

(Ticaret) sans frais
to free
ücret
price

Tom won't lower the price. - Tom ücreti indirmeyecek.

The price includes the postage charge. - Fiyata posta ücreti dahildir.

ücret
fee

The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour. - Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.

The lawyer's fee was very high. - Avukatın ücreti çok yüksekti.

ücret
{i} wage

My monthly wage is 300,000 yen. - Benim aylık ücret 300.000 yen.

The union won a 5% wage increase. - Sendika, % 5 oranında ücret artışı kazandı.

ücret
charge

I got the ticket free of charge. - Bileti ücretsiz aldım.

Are the tip and service charge included? - Bahşiş ve servis ücreti dahil mi?

ücret
cost

How much does it cost to get in? - İçeri girmenin ücreti ne kadar?

The cost of the air fare is higher than of the rail fare. - Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.

ücret
pay

How much is your hourly pay? - Saatlik ücretin ne kadar?

You need to pay extra for the batteries. - Piller için ekstra ücret ödemeniz gerekir.

ücretsiz göndermek mektup
frank
ücretsiz izin
Leave without pay
ücretsiz olan iş
The job for free
ücretsiz arama
toll free call
ücretsiz avukat sağlama
legal aid
ücretsiz giden mektup
frank
ücretsiz giriş
free admission

Tickets are $30, parking is free and children under ten receive free admission. - Biletler 30 dolar, park etmek ücretsiz ve on yaşın altındaki çocuklara ücretsiz giriş.

ücretsiz göndermek
(mektup) frank
ücretsiz izin
unpaid vacation
ücretsiz izin vermek
stand off
ücretsiz onarım
(Hukuk) free repair
ücretsiz park yeri
free parking
ücretsiz telefon numarası
toll-free number
ücret
wages

The leaders of the Union agitated for higher wages. - Sendikanın liderleri, daha yüksek ücret için ortalığı karıştırıyorlardı.

The manager advanced him two weeks' wages. - Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi.

ücret
{i} rate

Bus rates have stayed the same for two years. - Otobüs ücretleri iki yıl aynı kaldı.

What's your hourly rate? - Senin saat ücretin nedir?

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
ücret
charged in
mektubu ücretsiz gitmesi için damgalamak
frank
tekrar doldurma ücretsiz
free refills
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

What's the minimum salary in Italy? - İtalya'da asgari ücret nedir?

What's the minimum salary in Australia? - Avustralya'da asgari ücret nedir?

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
التركية - التركية
Parasız olarak
Parasız (olarak)
Bir karşılık ödemeden alınan
ÜCRETSİZ İZİN
(Hukuk) İzin süresi içinde ücertin kesilmesi; ücret olmadan belli bir süre için izin alınması
ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
ücretsiz
المفضلات