Tom won't lower the price.
- Tom ücreti indirmeyecek.
The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant.
- Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.
How much is the entrance fee?
- Giriş ücreti ne kadardır?
The lawyer's fee was very high.
- Avukatın ücreti çok yüksekti.
The union was modest in its wage demands.
- Sendika ücret taleplerinde mütevazı idi.
My monthly wage is 300,000 yen.
- Benim aylık ücret 300.000 yen.
Are the tip and service charge included?
- Bahşiş ve servis ücreti dahil mi?
Do you charge for delivery?
- Teslimat için bir ücret alıyor musunuz?
The admission costs six euros but on Sundays it's free.
- Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
The cost of the air fare is higher than of the rail fare.
- Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.
Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
- Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
Tom has no sick pay, no paid vacation and no paid overtime.
- Tom'un hastalık maaşı, ücretli tatili ve ücretli mesaisi yok.
The manager advanced him two weeks' wages.
- Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi.
One-fifth of my wages go to taxes.
- Ücretlerimin beşte biri vergilere gidiyor.
Show me a list of your rates, please.
- Bana ücretlerinin bir listesini göster, lütfen.
Is there a special rate for this tour?
- Bu tur için özel bir ücret var mı?
The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey.
- Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.
We've hired Tom to paint our garage.
- Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.
It wasn't my idea to hire him.
- Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.
The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university.
- Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip
I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
- Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
If necessary, I have no objection to paying a special fee.
- Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.
I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee.
- Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.
A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty.
- Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.
Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
- Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
Each employee is entitled to a two week paid vacation per year.
- Her çalışan, yılda iki haftalık ücretli bir tatil yapma hakkına sahiptir.
The workers pushed for a raise in salary.
- İşçiler ücret artışı istediler.
What's the minimum salary in Australia?
- Avustralya'da asgari ücret nedir?
A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty.
- Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.
Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class.
- Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.