Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.
I have an important role.
- Önemli bir rolüm var.
I thought it might be significant.
- Onun önemli olabileceğini düşündüm.
Do you think that's significant?
- Onun önemli olduğunu düşünüyor musun?
Tom has a very substantial retirement fund.
- Tom'un çok önemli bir emeklilik fonu vardır.
Mercury is very close to the Sun and has no substantial atmosphere.
- Merkür, Güneş'e çok yakındır ve önemli bir atmosferi yoktur.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
Tom made a crucial mistake.
- Tom çok önemli bir hata yaptı.
That is your major problem.
- O, senin önemli sorunundur.
Smoking is the major cause of lung cancer.
- Sigara içmek akciğer kanserinin en önemli nedenidir.
Memory is an essential function of our brain.
- Hafıza, beynimizin önemli bir fonksiyonudur.
Hard work is an essential element of success.
- Sıkı çalışma başarının önemli bir faktörüdür.
Statues of Buddha are notable works of Japanese art.
- Buda heykelleri Japon sanatının önemli eserleridirler.
Freedom of speech is especially important to broadcasters.
- Konuşma özgürlüğü özellikle yayımcılar için önemlidir.
Coal is especially important.
- Kömür özellikle önemlidir.
That's the only thing that's important.
- Önemli olan tek şey odur.
That's the only thing that's important.
- Önemli olan tek şey bu.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Tom thinks it important for Mary to learn how to speak French.
- Tom Mary'nin Fransızca konuşmayı öğrenmesinin önemli olduğunu düşünüyor.
The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects.
- Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.
What were the chief events of last year?
- Geçen yılın önemli olayları nelerdi?
What were yesterday's chief events?
- Dünün önemli olayları neydi?
In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men.
- Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
The falling of the Berlin Wall was truly a momentous occasion.
- Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.
I have grave concerns.
- Önemli endişelerim var.
Tom made a grave mistake.
- Tom önemli bir hata yaptı.
Israel has become one of the most important high-tech centers in the world.
- İsrail, dünyadaki en önemli yüksek teknoloji merkezlerinden biri haline gelmiştir.
High fever is a prominent symptom of this disease.
- Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
Many important historical events took place 7000 years B.C.
- Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
Madrid is the capital of Spain and its most important city.
- Madrid İspanyanın başkenti ve onun en önemli şehri.
This is a matter of great importance.
- Bu, çok önemli bir konu.
He is a man of great importance.
- O çok önemli bir adam.
Among these views, the second one is of importance.
- Bu görüşler arasında ikincisi önemlidir.
Today's paper contains nothing of importance.
- Bugünkü gazete önemli bir şey içermiyor.
Yeah, it's no big deal.
- Evet, bu hiç önemli değil.
If you want to go, then go. If you don't want to, then it's no big deal.
- Gitmek istersen o zaman git. Gitmek istemezsen bu hiç önemli bir şey değil.
You seem to have made considerable progress since I saw you last.
- Seni son gördüğümden beri önemli ilerleme yapmış görünüyorsun.
The demand for rice in Japan is considerable.
- Japonya'da pirinç için talep önemli.
Why is it important to eat healthy food?
- Neden sağlıklı yiyecek yemek önemlidir?
A healthy and balanced diet is very important for all of us.
- Sağlıklı ve dengeli bir diyet hepimiz için çok önemlidir.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
Many important historical events took place 7000 years B.C.
- Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.
High fever is a prominent symptom of this disease.
- Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
The Indian National Congress and the Bharatiya Janata Party are the most prominent political parties in India.
- Hindistan Ulusal Kongresi ve Bharatiya Janata Partisi Hindistan'da en önemli siyasi partilerdir.
We have a serious problem.
- Önemli bir problemimiz var.
Ecology is very important to keep our world safe.
- Ekoloji dünyamızı güvende tutmak için çok önemlidir.
Safety is the most important thing.
- Güvenlik en önemli şeydir.
Material conditions are extremely important.
- Malzeme koşulları son derece önemlidir.
Japan imports various raw materials from abroad.
- Japonya yurtdışından birçok önemli ham madde ithal eder.
It doesn't matter how smart you are.
- Ne kadar akıllı olduğun önemli değil.
It doesn't matter how smart you are. If you don't work hard, you'll never succeed.
- Ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer çok çalışmazsan asla başarılı olmayacaksın.
No matter how much I prod her, she refuses to start working on the assignment.
- Onu ne kadar çok teşvik ettiğim önemli değil, O, görev üzerinde çalışmaya başlamayı reddediyor.
Sami started a major innovation to the store.
- Sami mağazada önemli bir yenileme başlattı.
He never forgot his ambition to become a leading politician.
- O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.
The importance of music is underrated.
- Müziğin önemi küçümsenmiştir.
This problem is only of secondary importance.
- Bu problem sadece ikincil derecede önemli.
It's crucial for my girlfriend to be a hugger.
- Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.
Tom made a crucial mistake.
- Tom çok önemli bir hata yaptı.
Your blade... Do you know its significance?
- Senin kılıcın. Onun önemini biliyor musun?
Today I will be speaking about the significance of sports in modern society.
- Bugün modern toplumda sporun önemi hakkında konuşacağım.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
It doesn't matter when you come.
- Ne zaman geldiğin önemli değil.
It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
That's not important right now.
- O, şu anda önemli değil.
That's not important, is it?
- Bu önemli değil, değil mi?
It doesn't matter whether your answer is right or wrong.
- Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.
It doesn't matter which team wins the game.
- Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.
Tom wanted to tell Mary something important.
- Tom Mary'ye önemli bir şey söylemek istedi.
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
It does not matter that he did not know about it.
- onun hakkında bilmediği önemli değildir.
It does not matter that he did not know about it.
- Onu bilmediği önemli değil
I am somebody and I am important.
- Ben önemli kimseyim ve önemliyim.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Life has improved markedly.
- Hayat önemli derecede ilerledi.
That's interesting, but not important.
- Bu ilginç ama önemli değil.
Tom brought up an interesting point during the meeting.
- Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
It doesn't matter when you come.
- Ne zaman geldiğin önemli değil.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
I think the consequences are fairly significant.
- Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
It is important to emphasize that the consequences are not the same.
- Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.
Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
He put great emphasis on this point.
- Bu konuya çok önem verdi.
He put emphasis on the importance of the exercise.
- O, egzersizin önemi üzerine vurgu yaptı.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
Television could be an important source of culture, and its educational broadcasts are valued in many schools.
- Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.
Mushrooms contain significant amounts of minerals.
- Mantarlar önemli miktarda mineral içerirler.
It's a substantial amount of money.
- O önemli miktarda bir para.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
The cost of living increased dramatically.
- Yaşamanın maliyeti önemli ölçüde arttı.
Tom is doing significantly better.
- Tom önemli derecede daha iyi yapıyor.
This is significantly different.
- Bu önemli derecede farklı.
Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success.
- Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice.
- Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.
In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men.
- Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
Such a thing is of no account.
- Böyle bir şey hiç önemli değil.
The problem is important on that account.
- Sorun, o nedenle önemlidir.
Intonation is very important. It can completely change the meaning.
- Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.
There were important notes in that notebook.
- O not defterinde önemli notlar vardı.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
I've got something more important on my mind at the moment.
- Şu anda aklımda daha önemli bir şey var.
The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en önemli şey anlardır.
Tom is under considerable stress.
- Tom önemli stress altında.
The teacher stressed the importance of taking notes.
- Öğretmen not almanın önemini vurguladı.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.
His opinions carry weight.
- Onun fikirleri önemlidir.
Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır.
- Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.
Cildinize itina etmeniz mühimdir.
- Cildinize özen göstermeniz önemlidir.