öncekiler

listen to the pronunciation of öncekiler
التركية - الإنجليزية

تعريف öncekiler في التركية الإنجليزية القاموس.

önceki
former

Our former home was in Sweden. - Daha önceki evimiz İsveç'teydi.

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

önce
ago

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

önce
first

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

önce
(İnşaat) before

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

önceki
previous

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
{s} last

Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. - Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.

First, second, third, fourth, fifth, sixth, seventh, eighth, ninth, tenth... penultimate, last. - Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu... sondan bir önceki, son.

önceki
ex
önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önceki
antecedent
önceki
preceding, former, ex, previous, back, preceding, foregoing
önceki
past

I think that I was a princess in a past life. - Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.

önceki
before

I saw you in the strip club the day before yesterday. - Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.

The accident happened the day before yesterday. - Kaza, önceki gün oldu.

önce
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

önce
beforehand

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önceki
prev

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

I met him on the previous day. - Onunla önceki gün tanıştım.

önceki
(Askeri) predecessor
önceki
exparte
önceki
early
önceki
(Bilgisayar) prev page
önceki
(Bilgisayar) back

When did you return? I came back the day before yesterday. - Ne zaman döndün? Ben önceki gün geri döndüm.

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

önceki
(Bilgisayar) during the previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Bilgisayar) preset
önce
at first

At first, I mistook him for your brother. - Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önceki
prior

There were no prior warnings. - Önceki uyarılar yoktu.

No prior experience is required. - Önceki deneyim gerekli değildir.

önceki
old
önceki
preceding

The preceding month was very rainy. - Önceki ay çok yağışlıydı.

The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages. - Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.

önceki
precedent
önceki
foregoing
önceki
initial
önceki
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

önceki
pro

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

önce
above

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

önceki
the previous one
önce
ere

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce dikildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

önce
prior

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does. - Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

önce
back

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

önce
pre

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
önceki
quondam
önceki
the former

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Balığın ve etin besin değerleri yüksek ama ikincisi öncekine göre daha pahalıdır.

önceki
hereinabove
önceki
anterior
önceki
pristine
önceki
pre

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

I met him on the previous day. - Onunla önceki gün tanıştım.

önceki
onetime
önceki
(Hukuk) preceding, prior
önceki
sometime
önceki
the preceding, former
التركية - التركية

تعريف öncekiler في التركية التركية القاموس.

Önce
evvel
Önce
evvelce
Önceki
evveli
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
önceki
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık