I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
A long time ago, there was a bridge here.
- Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.
One will be judged by one's appearance first of all.
- Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore.
- Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
- Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
Firstly, happiness is related to money.
- Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
Firstly, we mustn't be selfish.
- Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
He bought the pre-cut pork loin.
- O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand.
- Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.
Let's get things ready beforehand.
- İşleri önceden hazırlayalım.
To start with, who is that man?
- Her şeyden önce, o adam kim?
To start with, I must thank you for your help.
- Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.
For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time.
- Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.
For one thing he is lazy, for another he drinks.
- Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce dikildi.
Being less urgent, this plan is lower in priority.
- Plan öncelik ve aciliyeti düşürmektedir.
I'm sorry, but I have a prior engagement.
- Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.
Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does.
- Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.
In the first place it's necessary for you to get up early.
- Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
Prior to your arrival, he left for London.
- Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.
I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting.
- 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden diyebilirsiniz.
Please inform me of your absence in advance.
- Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.
Above all, be patient.
- Her şeyden önce, sabırlı olun.
Above all, you must help each other.
- Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.
I've got to take my library books back before January 25th.
- 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
Let's go back before it begins to rain.
- Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
Has your neck thickened during the previous year?
- Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?
My water broke on the evening of the predicted birth date.
- Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
- Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
That's clearly not a priority.
- O açıkça bir öncelik değil
Tell Tom it's a priority.
- Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
The bullet just shaved his cheek.
- Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti.
He's just gone on leave.
- O az önce izinli gitti.
I just started using this site a little while ago.
- Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.
Your family should come before your career.
- Ailen kariyerinden önce gelmeli.
Betty will be able to come before noon.
- Betty öğleden önce gelebilecek.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
I think Tom just lied to me.
- Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
Forget what I have just told you.
- Biraz önce sana söylediklerimi unut.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
Have you seen such a wonderful movie before?
- Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
She didn't like the horse at first.
- O, ilk önce atı beğenmedi.
How did you hear about Tatoeba in the first place?
- Tatoeba'yı ilk önce ne zaman duydun?
Tom should've told Mary the truth in the first place.
- Tom gerçeği ilk önce Mary'ye söylemeliydi.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.
In English the verb precedes the object.
- İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.
It began raining just now.
- Az önce yağmur yağmaya başladı.
He left the office just now.
- O, az önce ofisten ayrıldı.
We've only just begun.
- Sadece az önce başladık.
I only just left Tom.
- Az önce Tom'u terk ettim.
You'll be there in no time.
- Bir an önce orada olacaksın.
You should tell Tom as soon as possible.
- Bir an önce Tom'a söylemelisin.
I lost the watch I had bought the day before.
- Bir gün önce aldığım saati kaybettim.
I met him the day before.
- Ben bir gün önce onunla tanıştım.
Zero is what comes before one.
- Sıfır birden önce gelen şeydir.
Zero comes before one.
- Sıfır birden önce gelir.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.