I've been waiting a lifetime for a train.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
The man was given a life sentence.
- Adama ömür boyu hapis cezası verildi.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
- O kadın beni ömür boyu ben olduğum için sevecekse ben onunla evlenirim.