ömürsüz

listen to the pronunciation of ömürsüz
التركية - الإنجليزية
short-lived, ephemeral
short-lived
fugacious
fleet
ömür
(isim) Life

Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime. - Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

ömür
{i} lifetime

If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her. - O kadın beni ömür boyu ben olduğum için sevecekse ben onunla evlenirim.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

ömür
lifespan
ömür
working life
ömür
life time
ömür
existence
ömür
life span
ömür
service life
ömür
life, life-span
ömür
life, lifetime
ömür
(someone) who is amusingly odd, entertaining
ömür
race
ömür
vita
ömür
time of life
ömür
existance
التركية - التركية
Ömrü kısa olan
Kısa süren, yararsız
Ömür
(Osmanlı Dönemi) DÂD
ömür
Yaşama veya var olma süresi, yaşam, hayat
ömür
Kurtuluş savaşı gazisi Fikret Yüzatlı tarafından üretimine başlanmış olan Türkiye'nin ilk ambalajlı yoğurdunun adı
ömür
Yaşama veya var olma süresi, yaşam, hayat: "Yok yere geçirdim günü, ah nideyim ömrüm seni."- Yunus Emre. Çok hoşa giden şey
ömür
Çok hoşa giden şey
ömürsüz
المفضلات