Precise measurements are required.
- Kesin ölçümler gerekli.
The measurements need to be precise.
- Ölçümler hassas olmalı.
We are, in large measure, responsible for students' success in the entrance exam.
- Biz öğrencilerin giriş sınavındaki başarılarından büyük ölçüde sorumluyuz.
There is a second way to define the Gabriel-Roiter measure which may be more intuitive.
- Gabriel Roiter ölçüsünü tanımlamak için daha sezgisel olabilen ikinci bir yol vardır.
What do you think Tom's waist size is?
- Tom'un bel ölçüsünün ne olduğunu düşünüyorsun?
Have you got smaller size?
- Daha küçük ölçün var mı?
He wears a 6 gauge earring.
- O bir 6 ölçü küpe takıyor.
This tree measures three meters around.
- Bu ağacın etrafı üç metre ölçülür.
Tom can understand Mary's problem to some extent.
- Tom Mary'nin sorununu bir ölçüde anlayabilir.
I have studied Psychology to some extent.
- Bir ölçüde Psikoloji öğrenimi yaptım.
I would like to drastically decrease the amount of time it takes me to clean the house.
- Evi temizlemem için geçen zamanı büyük ölçüde azaltmak istiyorum.
Drinking excessive and extreme amounts of water can result in water intoxication, a potentially fatal condition.
- Suyu ölçüsüz ve aşırı miktarda içmek su zehirlenmesi ile sonuçlanabilir, potansiyel olarak ölümcül bir durum.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
This tree measures three meters around.
- Bu ağacın etrafı üç metre ölçülür.
Tom, stubborn as he was, refused to change to the sensible metric system, preferring to measure volume in hogsheads instead.
- Tom, inatçı olmasına rağmen, büyük fıçı ölçü birimi yerine, mantıklı olan metrik sistemi değiştirmeyi reddediyordu.
Tom has joined a laughter club and his stress levels have decreased significantly.
- Tom bir kahkaha kulübüne katıldı ve onun stres seviyeleri önemli ölçüde düştü.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
The test of democracy is freedom of criticism.
- Demokrasinin ölçüsü eleştiri özgürlüğüdür.
The carpenter is measuring the floor.
- Marangoz döşemeyi ölçüyor.
ׁWe're measuring the depth of the river.
- Biz nehrin derinliğini ölçüyoruz.
It seems the rural area will be developed on a large scale.
- Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.
Many European kitchens have scales because dry ingredients are measured by weight there, unlike in America, where they are measured by volume.
- Birçok Avrupa mutfakları orada kuru malzemeler tartıldığından dolayı bir teraziye sahiptir, Amerika'da tam tersine onlar hacimle ölçülmektedir.
This factory uses an integrated manufacturing system standardized from parts on through to finished products.
- Bu fabrika parçalardan bitmiş ürünlere kadar ölçünlenmiş entegre üretim sistemi kullanmaktadır.
There is no one standard for beauty.
- Güzellik için tek bir ölçüt yoktur.