I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
That's not very fair, is it?
- Bu çok adil değil, değil mi?
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
It's very big of you to admit you're wrong.
- Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
Mary's apartment is very tidy.
- Mary'nin dairesi çok düzenli.
Tom is very tidy, isn't he?
- Tom çok düzenli, değil mi?
God is dead. And I don't feel so good either.
- Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic is heavy here.
- Trafik burada çok yoğundur.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
That looks like an awful lot for two people.
- Bu, iki kişi için oldukça çok şey gibi görünüyor.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
We are badly in need of food.
- Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
She spent a good deal of money on her vacation.
- O, tatiline çok para harcadı.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
The test was multiple choice.
- Test çoktan seçmeliydi.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
He went so far as to call me a liar.
- O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom doesn't feel much like talking right now.
- Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
We eat more processed food than natural food.
- Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
Tom seems awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai.
- Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.
There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askerî gücü çok gelişmiştir.
Japan's army was very powerful.
- Japonya'nın ordusu çok güçlüydü.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
I feel very strongly about it.
- Ben o konuda kendimi çok güçlü hissediyorum.
Tom feels very strongly about this.
- Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
Fadil knew that something was terribly wrong.
- Fadıl bir şeylerin çok yanlış olduğunu biliyordu.
I was terribly confused by his question.
- Sorusuna çok şaşırdım.
You are really full of curiosity, aren't you?
- Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
The man returned from his vacation full of beans.
- Adam tatilinden çok enerjik döndü.
Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
I hear you're very rich.
- Çok zengin olduğunu duyuyorum.
I know you think highly of Tom.
- Tom'u çok düşündüğünü biliyorum.
Corn is the most highly subsidized crop in America.
- Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
It's simply too hot to do anything today.
- Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
It doesn't require you to be a polyglot.
- Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.
The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it.
- Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
He worked hard to support a large family.
- O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
This bird's large wings enable it to fly very fast.
- Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.
I'd be only too pleased to help you!
- Size yardım etmekten çok memnun olacağım!
She was only too glad to help us.
- O bize yardım etmek için sadece çok sevinçliydi.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
He made a great deal of money selling milk.
- O süt satarak çok para yaptı.
His talk led me to believe that he knows a great deal.
- Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
The news disturbed her greatly.
- Haber onu çok rahatsız etti.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
Tom was deeply disturbed by this news.
- Tom bu haberden çok rahatsız oldu.
I was deeply moved by that.
- Ondan çok etkilendim.
These books are very precious to us.
- Bu kitaplar bizim için çok değerli.
Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
- Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
It rained heavily yesterday.
- Dün çok yağmur yağdı.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
I'm the type who likes to think things over very carefully.
- Şeylerin üzerinde çok dikkatlice düşünmeyi seven tipim.
Mrs Klein is over 80, but she's still very active.
- Bayan Klein 80 yaşın üzerinde, ama hâlâ çok aktif.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
Thank you very much for your present.
- Hediyen için çok teşekkürler.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
You're so good at writing. I'm terrible.
- Yazma konusunda çok iyisin. Ben kötüyüm.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
He lives beyond his means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
Sadly, I'm not a very good dancer.
- Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
I thought that was remarkable.
- Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm.
For a girl of her age, Mary expresses very clever, remarkable thoughts.
- Onun yaşındaki bir kız için, Mary çok zeki, dikkat çekici düşünceler ifade eder.
Tom is a terrific all-around athlete.
- Tom müthiş çok yetenekli bir atlettir.
The baby in the cradle is very pretty.
- Beşikteki bebek çok şirindir.
Tom can eat pretty much anything.
- Tom oldukça çok şey yiyebilir.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.