One enemy is too much, a hundred friends is too little.
- Bir düşman çok fazla, yüz arkadaş çok az.
Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much.
- Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom could barely speak French.
- Tom çok az Fransızca konuşabildi.
We've been standing here for more than an hour and the line has barely moved.
- Bir saatten daha fazla bir süredir burada bekliyoruz ve sıra çok az hareket etti.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
There are very few Native Americans in Managua.
- Managua'da çok az Amerikan yerlisi vardır.
There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
The Americans had very little gunpowder.
- Amerikalıların çok az barutu vardı.
His observation is sharp, but he says very little.
- Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.