The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
One enemy is too much, a hundred friends is too little.
- Bir düşman çok fazla, yüz arkadaş çok az.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
Tom seems to be barely paying attention.
- Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
We've been waiting for an hour and the line has barely moved.
- Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
There are very few Native Americans in Managua.
- Managua'da çok az Amerikan yerlisi vardır.
I have very few books in English.
- Çok az sayıda İngilizce kitabım var.
She wrote the book with very little effort.
- Çok az bir gayretle kitabı yazdı.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
- Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.