We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Potatoes are very versatile.
- Patatesler çok yönlüdür.
The programming language Java is highly versatile.
- Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
Tom made a crucial mistake.
- Tom çok önemli bir hata yaptı.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
He understands her problems more or less.
- Onun sorunlarını az çok anlıyor.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Her hat looked very funny.
- Onun şapkası çok komik görünüyordu.
I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
Thank you very much for sending me such a nice present.
- Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Japanese tourists abroad are big spenders.
- Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
Tom is very tidy, isn't he?
- Tom çok düzenli, değil mi?
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
- Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
He earns a great deal.
- O, oldukça çok kazanır.
Tom travels a great deal.
- Tom oldukça çok seyahat eder.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
God is dead. And I don't feel so good either.
- Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
The ship from New York will arrive before long.
- New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
His behavior, as I remember, was very bad.
- Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
I love you more than him.
- Seni ondan daha çok seviyorum.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
Tom was shot multiple times.
- Tom birden çok kez vuruldu.
Tom was shot multiple times.
- Tom birden çok kez vuruldu.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
- Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Most snakes on this island are harmless.
- Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
I have a whole lot of ideas.
- Benim pek çok fikirlerim var.
This doesn't make a whole lot of sense.
- Bu pek çok anlam ifade etmiyor.
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments.
- Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.
Tatoeba is a multi-language dictionary.
- Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
We learn a good deal at school.
- Biz okulda çok şey öğrendik.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
There are a great many forest fires in America.
- Amerika'da pek çok orman yangını var.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
There are a great number of schools in this city.
- Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
Their performance that year was horrible.
- Bu yılki performansları çok berbattı.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
The test was multiple choice.
- Test çoktan seçmeliydi.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
- Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
There's a lot of rain all the year round.
- Yıl boyunca çok yağmur var.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
The British acted too late.
- İngilizler çok geç davrandı.
It is too late to repent.
- Tövbe etmek için çok geç.
It didn't taste very good.
- Tadı çok güzel değildi.
The dinner was very good.
- Akşam yemeği çok güzeldi.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.