This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
The whole thing is contradictory.
- Her şey çelişkilidir.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
Our diplomacy and our military strategy were clearly in contradiction.
- Diplomatik ve askeri stratejimiz açıkça çelişki içindeydi.
My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişkidir.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.