تعريف çatışma في التركية الإنجليزية القاموس.
- conflict
She is in conflict with her father.
- O babası ile çatışma içinde.
I tried to avoid conflict.
- Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
- clash
There was a violent clash of opinions between the two leaders.
- İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması vardı.
This problem is the clash of the idol's and obsessive fan's egos.
- Bu sorun, idollerin ve takıntılı hayran egolarının çatışmasıdır.
- (Askeriye) skirmish
- battle
We seized the town after a short battle.
- Kısa bir çatışmadan sonra kasabayı ele geçirdik.
One can win several battles but lose the war.
- Biri birçok çatışmayı kazanabilir ama savaşı kaybedebilir.
- skirmish
He was involved in a skirmish with a violent gang.
- O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.
- brush
- skirmish, clash; conflict; collision
- collision
- run in
- scrimmage
- psych., fiction conflict
- coincidence
- rencontre
- disagreement
- clash, encounter, fight (either verbal or armed)
- strife
- (Argo) beef
- aggression
- clash of
- conflıct
The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
- Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
- conflictual
- (Askeri) engagement
- {i} interference
- war
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union.
- Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.
- velitation
- aggro
- çatışma kaybı
- (Askeri) missing in action
- çatışma kuralları
- (Askeri) rules of engagement
- çatışma noktasına gelmek
- be on collision course
- çatışma sonrası harekatlar
- (Askeri) posthostilities operations
- çatışma tatbikatı kuralları
- (Askeri) rules of engagement exercise
- çatışma çıkmak
- 1. for an armed fight or skirmish to take place. 2. for a verbal skirmish to take place
- çatışmak
- skirmish
- çatışmak
- quarrel
- çatışmak
- engage
- çatışmak
- concur
- çatışmak
- fall out
- çatışmak
- conflict
- çatışmak
- contravene
- çatışmalar
- conflicts
The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
- Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts.
- BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.
- Silahlı Çatışma Hukuku
- (Hukuk) Law of Armed Conflict
- alçak irtifa füze çatışma bölgesi
- (Askeri) low-altitude missile engagement zone
- daimi çatışma kuralları
- (Askeri) standing rules of engagement
- dikey çatışma
- vertical conflict
- dip çatışma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) root conflict
- düşük yoğunluklu çatışma
- (Hukuk) low intensity conflict
- hassas çatışma işbirliği süreci
- (Askeri) precision engagement collaboration process
- iç çatışma
- inner conflict
- iç çatışma
- infighting
- kendisiyle çatışma
- self-contradiction
- kısa menzilli hava savunması çatışma bölgesi
- (Askeri) short-range air defense - kısa menzilli hava savunması SHORADEZ short-range air defense engagement zone
- müşterek çatışma bölgesi
- (Askeri) joint engagement zone
- nevrotik çatışma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) neurotic conflict
- orta yoğunlukta çatışma
- (Hukuk) mid-intensity conflict
- silahlı çatışma
- (Hukuk) armed conflict
- silahlı çatışma bölgesi
- (Askeri) weapon engagement zone
- silahlı çatışma durumu
- (Askeri) weapon engagement status
- test ve değerlendirme planı; muharebe sahası çatışma planı
- (Askeri) test and evaluation plan; theater engagement plan
- yüksek irtifa füzesi çatışma bölgesi
- (Askeri) high-altitude missile engagement zone
- yüksek yoğunlukta çatışma
- (Hukuk) high-intensity conflict
- çatış
- skirmish
He was involved in a skirmish with a violent gang.
- O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı.
- çatış
- conflict
I tried to avoid conflict.
- Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
- çatışmak
- (for one thing) to fall at the same time as, conflict with (another)
- çatışmak
- scrap
- çatışmak
- to quarrel, clash, cross swords, lock horns
- çatışmak
- jar
- çatışmak
- collide
- çatışmak
- (for the ends of objects) to touch each other
- çatışmak
- clash
- çatışmak
- to join battle; to fight, clash; to skirmish
- çatışmak
- to clash, to collide, to conflict; to quarrel, to skirmish; to clash, to coincide
- çatışmak
- be in conflict
- çatışmak
- (for glances) to meet
- çatışmak
- (for one thing) to contradict, be the contradictory of, be in conflict with, conflict with, run counter to (another)
- çatışmak
- coincide
- çatışmak
- vie
- ırkçılık nedeniyle çatışma
- race riot
- şiddetli çatışma
- close fight