Tom smiled helplessly.
- Tom çaresizce gülümsedi.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
There is a remedy for everything except death.
- Ölüm dışında her şeye bir çare var.
Your only remedy is to go to the law.
- Tek çareniz hukuka başvurmak.
His illness is without a cure.
- Onun hastalığının bir çaresi yoktur.
Scientists haven't found a cure for cancer yet.
- Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.
Without him, I would be helpless.
- O olmazsa, çaresiz kalırım.
The child is helpless in his rage.
- Çocuk öfkesinde çaresizdir.
That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife.
- Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden son çare olarak çakımı kullandım.
He borrowed some money from his father as a last resort.
- O, son çare olarak babasından ödünç para aldı.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
I guess I have no choice but to work out now.
- Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
Let me figure something out.
- Hal çaresine bakayım.
I guess I have no choice but to work out now.
- Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.
Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone
- Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.