Tom smiled helplessly.
- Tom çaresizce gülümsedi.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
I have a remedy for that.
- Bunun için bir çarem var.
There is a remedy for everything.
- Her şey için bir çare var.
Scientists haven't found a cure for cancer yet.
- Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.
His illness is without a cure.
- Onun hastalığının bir çaresi yoktur.
Tom was completely helpless.
- Tom tamamen çaresizdi.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
She relied on the medicine as a last resort.
- O, son çare olarak ilaca güvendi.
When only death remains, the last resort is to beg for food.
- Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
I want you to figure that out.
- Çaresine bakmanı istiyorum.
There's only one way to find out how to do that. Ask Tom.
- Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek için yalnız bir çare var. Bunu Tom'a sor.
We had no choice but to leave the matter to him.
- Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
She had no choice but to do it.
- Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.