There is a remedy for everything.
- Her şey için bir çare var.
There is a remedy for everything except death.
- Ölüm dışında her şeye bir çare var.
Let's try and find a cure.
- Deneyelim ve bir çare bulalım.
What can't be cured must be endured.
- Çaresi yoksa katlanmak gerekir.
Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.
She is struggling helplessly.
- O çaresizce mücadele ediyor.
Tom felt completely helpless.
- Tom tamamen çaresiz hissetti.
She relied on the medicine as a last resort.
- O, son çare olarak ilaca güvendi.
He borrowed some money from his father as a last resort.
- O, son çare olarak babasından ödünç para aldı.
You should not resort to drinking.
- İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.
I want you to figure that out.
- Çaresine bakmanı istiyorum.
I need to figure something out.
- Hal çaresine bakmam gerekiyor.
Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
- Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone
- Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.