çalar

listen to the pronunciation of çalar
التركية - الإنجليزية
(clock) equipped with a striking or alarm mechanism
striking or alarm mechanism of a clock
player

She got a new CD player yesterday. - Dün yeni bir CD çalar aldı.

This factory produces CD players. - Bu fabrika, CD çalarlar üretiyor.

rings

When one takes a bath, the telephone rings. - Biri banyoya girdi mi, telefon çalar.

The bell rings at noon. - Zil öğle saatinde çalar.

steals
çalar cep saati
repeating watch
çalar cep saati
repeater
çalar saat
alarm clock

The alarm clock wakes me at seven. - Çalar saat beni 7:00 de uyandırır.

My alarm clock didn't work. That's why I was late. - Çalar saatim çalışmadı. Geç kalmamın nedeni budur.

çalar saat
1. striking clock; chiming clock. 2. alarm clock
çalar saat
striking clock
çalar saat çekici
striker
ses çalar
audio player
Azı çalan çoğu da çalar
(Atasözü) He who will steal the eggs, will steal the hen
Parayı veren düdüğü çalar
(Atasözü) Who pays the piper calls the tune
Parayı veren düdüğü çalar
He who pays the piper calls the tune
hem kaçar, hem davul çalar
(Konuşma Dili) He seems to shrink from doing it, yet in the end he does it all the same
parayı veren düdüğü çalar
(Atasözü) The one who pays the piper calls the tune
Çingene çalar, Kürt oynar
(Konuşma Dili) 1. The place is in utter confusion/It's bedlam./It's a three-ring circus. 2. The place is a complete mess
ıslık çalar gibi söyleme
sibilation
التركية - التركية
çalar
المفضلات