Jefferson was aware of the literary tradition of anas, which extended back at least as far as Athenaeus's Dipnosophistarum, a delightful collection of table talk from ancient times covering a variety of subjects including law, literature, medicine, and philosophy.
English is my mother tongue.
- İngilizce benim anadilim.
My mother tongue is Spanish.
- Benim ana dilim İspanyolca'dır.
French is Tom's primary language.
- Fransızca Tom'un ana dilidir.
There are three primary colours and nine secondary colours for a total of twelve colours.
- On iki rengin bir toplamı için üç ana renk ve dokuz ikinci derecede renk vardır.
Dan didn't even take basic anatomy classes.
- Dan temel anatomi derslerine bile girmedi.
The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
- Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.
In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
- Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
Capital, land and labor are the three key factors of production.
- Sermaye, toprak ve iş gücü üretiminin üç ana faktörüdür.
My mom had to lend me her keys.
- Annem bana anahtarlarını ödünç vermek zorunda kaldı.
I just need a moment.
- Benim sadece bir ana ihtiyacım var.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
The cardinal directions are: north, south, east, and west.
- Ana yönler kuzey, güney, doğu ve batıdır.
John took a key out of his pocket.
- John cebinden bir anahtar çıkardı.
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
We had a master plan.
- Bizim bir ana planımız vardı.
Please bring the master key.
- Lütfen ana anahtarı getir.
Self-confidence is the principal element of any great endeavor.
- Bir büyük girişimin ana elemanı kendine güvendir.
Coffee is one of the staples of Brazil.
- Kahve, Brezilya'nın ana ürünlerinden biridir.
The trunk is the main part of a tree.
- Gövde bir ağacın ana parçasıdır.
In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
- İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns.
- Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Our headquarters are in Boston.
- Ana merkezlerimiz Boston'da.
We found it very hard going back to our base camp in the blizzard.
- Kar fırtınasında ana kampımıza geri dönmeyi çok zor bulduk.
We are in our homeland.
- Biz bizim anavatanımızdayız.
The teacher said that we are the future of our home country.
- Öğretmen bizim kendi anavatanımızın geleceği olduğumuzu söyledi.
Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
The American Civil War is the central theme of the book.
- Amerikan İç Savaşı, kitabın ana temasıdır.
Her son is a mama's boy. He has to be with her all the time.
- Onun oğlu bir ana kuzusu. O her zaman onunla olmak zorunda.
Tom used to be a mama's boy.
- Tom eskiden bir ana kuzusuydu.
Some parents worry unnecessarily about their children.
- Bazı ana babalar çocukları hakkında gereksiz yere endişelenirler.
Tom and Mary adopted two children whose parents had been killed by a suicide bomber.
- Tom ve Mary ana-babası bir intihar bombacısı tarafından öldürülmüş iki çocuğu evlat edindiler.
sf.
The main street is very broad.
- Ana cadde çok geniştir.
The answer misses the point.
- Cevap ana fikirden uzaktır.
He just moved into an apartment he inherited from his parents.
- Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.
Tom was a sickly child and was mollycoddled by his parents.
- Tom hastalıklı bir çocuktu ve ana babası tarafından şımartılmıştı.
He sketches the outline of the machine.
- O, makinenin ana hatlarını kısaca anlatır.
I need to trace the outline.
- Ana hattı izlemeliyim.
The small fork is for your salad, and the large one is for the main course.
- Küçük çatal salata için ve büyük olan ana yemek içindir.