Karanlıkta yürümekten korkuyorum.
- I am frightened of walking in the darkness.
Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
- Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
Seni korkutmak istemedim.
- I didn't want to frighten you.
Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
- I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
Saatlerce dehşete düşürüldükten sonra,sonunda annesi onu kurtardı.
- After being frightened for many hours, her mother finally saved her.
İngiltere'deki ayaklanma dehşet verici.
- The rebellion in England is frightening.
Her maids were old, and if she took a new one, / You might be sure she was a perfect fright; / She did this during even her husband's life— / I recommend as much to every wife.