İnkâr etmek yararsız olacaktı.
- Denial would have been useless.
Tom tartışmanın yararsız olduğunu fark etti.
- Tom realized it was useless to argue.
John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
- John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
Veri tamamen işe yaramaz.
- The data was completely useless.
Bilgi oldukça faydasızdı.
- The information was quite useless.
İnsanların söylemek istemediği şeyleri tercüme etmek faydasızdır.
- It's useless to translate things that people don't want to say.
Onun önerileri tamamen kullanışsız.
- His suggestions are completely useless.
Doğada hiçbir şey kullanışsız değildir.
- Nothing in nature is useless.
Doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz.
- Nature does nothing uselessly.