The lectures included lengthy digressions on topics ranging from the professor's dog to the meaning of life.
He recounted the accident to me as if he had seen it with his own eyes.
- O bana kazayı kendi gözleriyle görmüş gibi anlattı.
Here he began to recount his misfortune in detail.
- Burada o, talihsizliğini ayrıntılı olarak anlatmaya başladı.
I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
- Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
You are telling it second hand, aren't you?
- Onu dolaylı olarak anlatıyorsun, değil mi?
The documentary was narrated by Morgan Freeman.
- Belgesel Morgan Freeman tarafından anlatıldı.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.