The conflict escalates.
- Anlaşmazlık tırmanıyor.
I don't see a conflict.
- Bir anlaşmazlık görmüyorum.
There's no disagreement here.
- Burada bir anlaşmazlık yok.
Tom and I had a disagreement.
- Tom ve ben bir anlaşmazlık yaşadık.
There was a controversy about the location of the new school.
- Yeni okulun yeri ile ilgili anlaşmazlık vardı.
The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method.
- Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.
After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise.
- Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
There's been a lot of discord in the office lately.
- Son zamanlarda ofiste birçok anlaşmazlık oldu.
He is always at odds with his boss.
- O her zaman patronuyla anlaşmazlık içinde.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
A deep rift opened up between them.
- Onlar arasında derin bir anlaşmazlık açıldı.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
International disputes must be settled peacefully.
- Uluslar arası anlaşmazlıkların barışçıl bir şekilde çözümlenmeli.
These disputes between the two nations should be solved in accordance with international law.
- İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıklar, uluslararası hukuka uygun olarak çözülmelidir.
I would like you to stop personalizing disputes.
- Kişiselleşen anlaşmazlıkları durdurmanı istiyorum.