French is their mother tongue.
- Onların ana dili Fransızca.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
His primary reason for going out was to see Patty.
- Onun dışarı çıkmak için ana nedeni Patty'yi görmekti.
French is Tom's primary language.
- Fransızca Tom'un ana dilidir.
Dan didn't even take basic anatomy classes.
- Dan temel anatomi derslerine bile girmedi.
In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
- Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
- İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Water is the principle of all things; all comes from water, and to water all returns.
- Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.
The separation of church and state is one of the fundamental principles of the Constitution.
- Kilise ve devletin ayrılması, anayasanın temel ilkelerinden biridir.
Our headquarters are in Boston.
- Ana merkezlerimiz Boston'da.
Capital, land and labor are the three key factors of production.
- Sermaye, toprak ve iş gücü üretiminin üç ana faktörüdür.
He doesn't like to wait until the last moment to do something.
- Bir şey yapmak için son ana kadar beklemeyi sevmez.
My mom had to lend me her keys.
- Annem bana anahtarlarını ödünç vermek zorunda kaldı.
Self-confidence is the principal element of any great endeavor.
- Bir büyük girişimin ana elemanı kendine güvendir.
We found it very hard going back to our base camp in the blizzard.
- Kar fırtınasında ana kampımıza geri dönmeyi çok zor bulduk.
The Second Solar System War devastated the home planet.
- İkinci Güneş Sistemi Savaşı ana gezegeni harap etti.
They defended their homeland against the invaders.
- Anavatanlarını işgalcilere karşı savundular.
Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
The American Civil War is the central theme of the book.
- Amerikan İç Savaşı, kitabın ana temasıdır.
Her son is a mama's boy. He has to be with her all the time.
- Onun oğlu bir ana kuzusu. O her zaman onunla olmak zorunda.
I still call my mother Mama.
- Hâlâ anneme ana diyorum.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
He just moved into an apartment he inherited from his parents.
- Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.
sf.
The cardinal directions are: north, south, east, and west.
- Ana yönler kuzey, güney, doğu ve batıdır.
I have left my car keys behind.
- Araba anahtarlarımı unuttum.
John took a key out of his pocket.
- John cebinden bir anahtar çıkardı.
The key to the so-called mastery of any language is bringing the words and grammar to life through context.
- Sözde herhangi bir dilin hakimiyetinin anahtarı, kelimeleri ve dilbilgisini bağlama yoluyla hayata geçirmektir.
Tom has turned off the master switch.
- Tom ana şalteri kapattı.
Coffee is one of the staples of Brazil.
- Kahve, Brezilya'nın ana ürünlerinden biridir.
In English there are eight main parts of speech: noun, verb, adjective, adverb, pronoun, preposition, conjunction and finally interjection.
- İngilizcede dilin sekiz ana bölümü vardır:isim,fiil,sıfat,zarf,zamir,edat,bağlaç ve son olarak ünlem.
The trunk is the main part of a tree.
- Gövde bir ağacın ana parçasıdır.
The main street is very broad.
- Ana cadde çok geniştir.
Jefferson was aware of the literary tradition of anas, which extended back at least as far as Athenaeus's Dipnosophistarum, a delightful collection of table talk from ancient times covering a variety of subjects including law, literature, medicine, and philosophy.