an entirety

listen to the pronunciation of an entirety
İngilizce - Türkçe

an entirety teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

whole
{s} bütün

Bütün pastayı yiyecek mi? - Will he eat the whole cake?

Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi. - Tom spent the whole day reading in bed.

whole
{i} tüm

O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi. - It was a victory for the whole country when he finished first in the race.

Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor. - The whole world is watching the summit conference.

entirety
tamlık/bütün
whole
tamamen

Bu tamamen farklı bir mesele. - That's a whole different matter.

Tamamen yeni bir dünya. - It's a whole new world.

whole
{i} toplam

Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür. - The whole is greater than the sum of the parts.

entirety
külliyet
entirety
tamamen
whole
bütünlüklü
whole
tek parça
whole
{s} yarasız beresiz
whole
sağlığı yerinde
entirety
tümlük
entirety
bütün

Soruyu bütünü ile inceleyin. - Examine the question in its entirety.

Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor. - We need to view this in its entirety.

entirety
bütünlük
entirety
tüm
entirety
in its entirety bütünü ile
entirety
{i} tamlık
whole
(sıfat) bütün, toplu, tüm, tam, sağlam, sağlıklı, yarasız beresiz, öz
whole
tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole
whole
sonuna kadar uğraşmak
whole
sağ

Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum. - I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.

Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır. - All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.

whole
tam şey
whole
iyileşmiş
whole
şişe kanı
whole
go the whole hog bir işi tam yapmak
whole
{s} toplu

Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur. - Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.

İlk olarak bir C kursu aldığım zaman sınıfta açıklanan tek bir şeyi anlayamadım. Allah'a şükür ki bütün topluluğun nasıl çalıştığını bana açıklamak için bir programcı olan bir arkadaşım var. - When I first took a C course, I couldn't understand a single thing explained in class. Thank God I got a friend of mine who's a programmer to explain to me how the whole caboodle works.

whole
{s} 1. tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole
whole
{s} sağlam
İngilizce - İngilizce
an entirety

    Heceleme

    an en·tire·ty

    Türkçe nasıl söylenir

    ın întayırti

    Telaffuz

    /ən ənˈtīərtē/ /ən ɪnˈtaɪɜrtiː/

    Videolar

    ... through the entirety of all of the country's airports, so they could listen in on and record ...
    ... His top adviser on immigration is the guy who designed the Arizona law, the entirety ...