Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
- Replace the old tires with new ones.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
- The old man's anger melted.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
The old woman lends money at the rate of three percent.
- Die alte Frau verleiht Geld zu einem Zinssatz von drei Prozent.
The old woman fell an easy prey to the fraud.
- Die alte Frau war eine leichte Beute für den Betrüger.
If you buy a new car, what will you do with the old one?
- Wenn du ein neues Auto kaufst, was machst du dann mit dem alten?
I can't understand why people are frightened of new ideas. I'm frightened of the old ones.
- Ich verstehe nicht, wieso neue Ideen den Menschen Angst machen. Mir machen die alten Angst.
Her parents concluded that she would never marry but would live her life as an old maid.
- Ihre Eltern kamen zu dem Schluss, dass sie niemals heiraten, sondern ihr Leben als alte Jungfer beenden würde.
Mary doesn't want to end up being an old maid.
- Mary will keine alte Jungfer werden.