Tom zar zor nefes alıyor.
- Tom is barely breathing.
Ben zar zor sınavı geçtim.
- I barely passed the exam.
Ben ancak iki veya üç saat uyudum.
- I slept barely two or three hours.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
- This is not at all what Tom expected.
Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
- I barely know the city.
O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
Heyecanlanmak kızmakla hiçte aynı değildir.
- Getting excited is not at all the same as getting angry.
Ben hiç yorgun değilim.
- I'm not at all tired.
Tom çok az Fransızca konuşabildi.
- Tom could barely speak French.
Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi.
- We've been waiting for an hour and the line has barely moved.
Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be barely paying attention.
''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
- Are you still mad at me? No, not at all.
Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
- Do I annoy you? No, not at all.
Yorgun musun? Hayır, hiç değil.
- Are you tired? No, not at all.
Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
- Do you mind my smoking here? No, not at all.
O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
- It barely ever rains here.
Bunu güçbela zamanında yaptım.
- I barely made it on time.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.
- We have barely enough bread for breakfast.
Asla hatalı değilsin.
- You are not at all wrong.
He's not at all friendly towards his ex-wife.