Senin sevgini kaybedersem, her şeyi kaybederim.
- Wenn ich deine Liebe verliere, verliere ich alles.
O, aldığı her şeyin kaydını tutar.
- Sie listet alles auf, was sie kauft.
Onların hepsi lezzetliydi!
- All of it was delicious!
Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.
- All of them are just here to pick up girls.
Parlayan her şey altın değildir.
- All that glitters is not gold.
Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
- All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
- If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
Para bütün kötülüğün köküdür.
- Money is the root of all evil.
Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi.
- The news was all about the collapse of the Soviet Union.
Tom tamamen bitkindi.
- Tom was all worn out.
Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
- I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir.
- I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.
O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi.
- She wanted to marry an all-American man.
Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
- Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is honest all the time.
Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?
- Are you going to cut down all the trees here?
Bahçedeki tüm çiçekler sarı.
- All the flowers in the garden are yellow.
Sıcak suyun tümünü kullanma.
- Don't use all the hot water.
Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
Tom büsbütün o kadar kötü olamaz.
- Tom can't be all that bad.
Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim.
- When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.
Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
- 80% of all English words come from other languages.
You opened up my eyes to what it's like when everything is right.
- Du hast mir die Augen dafür geöffnet, wie es ist, wenn alles gut geht.
You can't expect me to always think of everything!
- Du kannst nicht von mir erwarten, dass ich immer an alles denke!
The property must have been nearly a thousand acres all told.
- Alles in allem muss das Grundstück fast tausend Acre groß gewesen sein.