He adopted an unconventional lifestyle.
- Alışılmadık bir yaşam biçimini benimsedi.
Tom has done some unconventional things.
- Tom bazı alışılmadık şeyler yaptı.
Phone robbery thwarted in unusual manner.
- Telefon soygunu alışılmadık bir şekilde engellendi.
It's unusual for Tom to be here so early.
- Tom'un bu kadar erken burada olması alışılmadık.
I fell in love in an unlikely place.
- Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.
He was in the habit of taking a walk before breakfast every morning.
- Onun her sabah kahvaltıdan önce yürüme alışkanlığı vardı.
I just can't get used to taking orders from Tom.
- Sadece Tom'dan emirler almaya alışamam.
I went to the department store with a view to buying a present.
- Ben bir hediye satın almak amacıyla bir alışveriş merkezine gittim.
Whenever she goes shopping, she ends up buying more than she can afford.
- O ne zaman alışverişe gitse, kendini gücünün yettiğinden daha fazlasını alarak bitirir.
His new book met with a favorable reception.
- Onun yeni kitabı tatminkar bir alışla karşılaştı.
You'll soon get used to the climate here.
- Yakında buradaki iklime alışırsın.
It'll take some time to get used to living here.
- Burada yaşamaya alışmak biraz zaman alacak.