aklı

listen to the pronunciation of aklı
Türkçe - İngilizce
movement
The deviation of a pitch from ballistic flight

The movement on his cutter was devastating.

The impression of motion in an artwork, painting, novel etc
a series of actions advancing a principle or tending toward a particular end; "he supported populist campaigns"; "they worked in the cause of world peace"; "the team was ready for a drive toward the pennant"; "the movement to end slavery"; "contributed to the war effort"
Movement involves changing position or going from one place to another. There was movement behind the window in the back door A tall, thin man was waving his arms in an effort to direct the movements of a large removal van
The "Movement" is the motor of every watch The Movement controls all movement aspects of the watch such as the time, date, escape valves, chronograph functions etc
a self-contained section of a larger work
People and vehicles going to and passing through buildings, places and spaces The movement network can be shown on plans, by space syntax analysis, by highway designations, by figure and ground diagrams, through data on origins and destinations or pedestrian flows, by desire lines, by details of public transport services, by walk bands or by details of cycle routes
Sections of a larger musical work A symphony usually has four movements A piano sonata has three movements
Self-contained section of a larger musical composition such as a sonata, quartet, concerto or symphony
The act of moving; change of place or posture; transference, by any means, from one situation to another; natural or appropriate motion; progress; advancement; as, the movement of an army in marching or maneuvering; the movement of a wheel or a machine; the party of movement
One of the several strains or pieces, each complete in itself, with its own time and rhythm, which make up a larger work; as, the several movements of a suite or a symphony
In an artwork where there is no motion, movement refers to an implied motion created by the arrangement of the elements of art Using lines, textures, and shapes, an artist can cause the eye to move over the work in different ways
A group of filmmakers working in a common period and place who share some distinctive presumptions about how films should be made Typically, the films of a movement share formal, stylistic, and thematic features Some movements, such as French Surrealism of the 1920s, can be seen as fairly unified; others, such as the French New Wave of the late 1950s, are comparatively loose
a major self-contained part of a symphony or sonata; "the second movement is slow and melodic"
The inner workings or assembly that make up the main timekeeping mechanism movements are either quartz or mechanical This is the engine of the watch
a natural event that involves a change in the position or location of something
In music, an individual section of a symphony, concerto, or other extended composition
Motion of the mind or feelings; emotion
A movement is a planned change in position that an army makes during a battle or military exercise. There are reports of fresh troop movements across the border
A principle of art and design concerned with creating a distinctive structure that shows a feeling of action or a series of actions and guides a viewer's eye through a work of art
akıl
wisdom
akıl
{i} intelligence

Someone famous said that imagination is more important than intelligence. - Ünlü biri hayal akıldan daha önemlidir dedi.

akıl
mind

One should bear in mind that time is money. - İnsan paranın zaman olduğunu akılda tutmalıdır.

The right mind is the mind that does not remain in one place. - Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.

akıl
wit

Tom knows better than to fight with you. - Tom seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.

Who lives without folly is not so wise as he thinks. - Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.

akıl
reason

A smart dog never barks for no reason. - Akıllı bir köpek asla sebepsiz havlamaz.

This is an elementary error of reasoning. - Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.

aklı bir karış havada
flighty
aklı karışmak
to be confused
aklı karışmış
disoriented

Tom seemed a little disoriented. - Tom biraz aklı karışmış gibi görünüyordu.

aklı almak
conceive
aklı başında olmak
Be in one's right senses, be in one's right mind
aklı karışmış olmak
be/get confused
aklı karışık
confused
aklı kıt
dull
aklı almak
to conceive
aklı almamak
to be unable to understand
aklı başka yerde
a long way off
aklı başına gelmek
come to one's senses
aklı başına gelmek
sober down
aklı başına gelmek
to come to one's senses, to sober down
aklı başına gelmek
be disenchanted with
aklı başına gelmiş
undeceived
aklı başında
in one's right mind, sane, rational, sensible
aklı başında
in one's right mind
aklı başında biri olmak
to have a good head on one's shoulders
aklı başında olma
collectedness
aklı başında olma
collectivity
aklı başında olma
sanity
aklı başında olmak
be in one's right senses
aklı başında olmak
be in one's right mind
aklı başında olmak
to be in one's right mind, to have both one's feet on the ground
aklı başında olmamak
be out of one's senses
aklı başındalık
sedateness
aklı başından gitmek
to lose one's head, to lose one's reason
aklı başından gitmiş
infatuated
aklı bir karış havada
light-headed
aklı bir karış havada olmak
have one's head in the clouds
aklı bir karış havada olmak
to have one's head in the clouds
aklı durmak
to be shocked, to be astonished
aklı ermek
to be able to understand
aklı gitmek
(başından) to lose one's head
aklı kalmak
be wraped up in
aklı karalı
black and white
aklı karışmış
all abroad
aklı kesmek
to believe that sth is possible
aklı sıra
he/she thinks/expects
aklı yatmak
to believe that sth is possible, to be convinced of
akıl
{i} memory
akıl
brain

The brain is the center of every mind, soul, and muscle energy. - Beyin her akıl, ruh ve kas enerjisinin merkezidir.

Who is the brains of this operation? - Bu operasonun akıl hocaları kimdi?

akıl
mental

Tom was sent to a mental hospital. - Tom bir akıl hastanesine gönderildi.

She was sent to a mental hospital. - Akıl hastanesine gönderildi.

akıl
{i} advice

It was wise for you not to follow his advice. - Onun tavsiyesine uymamanız akıllıca oldu.

Sami was smart enough to listen to Layla's advice. - Sami, Leyla'nın tavsiyesini dinleyecek kadar akıllıydı.

akıl
gray matter
akıl
{i} Psyche
akıl
guidance
akıl
understanding
akıl
long
akıl
idea

My ideal woman is shapely, intelligent and a polyglot. - Benim ideal kadınım, düzgün, akıllı ve çok dillidir.

Actually that's a smart idea. - Aslında o akıllıca bir fikir.

akıl
headpiece
akıl
intellect

Health and intellect are the two blessings of life. - Sağlık ve akıl, hayatın iki nimetidir.

akıl
sapience
akıl
mentality
akıl
fettle
akıl
head

You've got a good head on your shoulders. - Sen akıllı ve zeki birisin.

I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time? - Onun akıllı olduğunu kabul ediyorum ama o her zaman karşısındakinin anlayamayacağı şekilde konuşmak zorunda mı?

akıl
discernment
Akıl
rational faculty
akıl
ıntellect
insan aklı
human mind
akıl
senses
akıl
comprehension
akıl
mind, comprehension
akıl
nous
akıl
strength of mind
akıl
idea, opinion, thought
akıl
chump
akıl
intelligence, brain, reason " us; memory" " bellek; advice" " öğüt; opinion, idea
akıl
consciousness
akıl
loaf
akıl
reason, intelligence; wisdom, discernment, discretion
akıl
bean
akıl
grey matter
akıl
prudence
akıl
sense
akıl
psycho
akıl
pate
akıl
prudent
akıl
sentient
kadın aklı
woman's reason
sakin ve aklı başında
calm and collected
saçı uzun aklı kısa
(Konuşma Dili) (a) woman
Türkçe - Türkçe
Akı bulunan, ak renkli
AKLI
Beyazı bulunan, beyaz renkli: "Arabacı, içkinin söndürdüğü fersiz, kabarık, aklı gözlerini kızın yüzüne yanaştırarak fısıldadı."- P. Safa
AKLI HALET
(Hukuk) Akıl durumu, ussal durum
AKLI MUVAZANE
(Hukuk) Akıl dengesi; zihin dengesi
aklı başında
Sürekli akıllı davranan
aklı başında
Doğru dürüst, kusursuz
aklı beşer
(Osmanlı Dönemi) insan aklı
aklı dünyevi
(Osmanlı Dönemi) dünyevi akıl
aklı evvel
(Osmanlı Dönemi) ilk akıl
aklı karalı
Akı ve karası olan, beyazlı siyahlı
aklı sıra
Aklınca, sandığına göre, düşünüşüne göre, umduğuna göre
aklı sıra
Aklınca
Akıl
(Osmanlı Dönemi) DERS
âkıl
(Osmanlı Dönemi) akıllı
akıl
Vaka'nin duyu organlarıyla hissedilip beyne nakledilmesi ve on bilgilerle yoğrulup yorumlanması
AKIL
(Osmanlı Dönemi) Bak: Akl
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MECR
Akıl
(Osmanlı Dönemi) UNAB
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULÜM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) SEDAD
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HÜRMAN
Akıl
(Osmanlı Dönemi) HULM
Akıl
(Osmanlı Dönemi) MİRRE
Akıl
(Osmanlı Dönemi) CÂL
Akıl
us
akıl
Hafıza, bellek
akıl
Düşünce, kanı
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us: "Akıl yaşta değil baştadır."- Atasözü
akıl
Düşünce, kanı: "Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve!"- A. K. Tecer
akıl
Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us
akıl
Hafıza, bellek: "Hâlâ aklımda o tufan yağmuru."- C. S. Tarancı. Öğüt, salık verilen yol
akıl
Düşünce, niyet
ÂKIL
(Osmanlı Dönemi) (E) Uyanık. Aklı başında. Tedbirli. Düşüncesi sağlam. Huşyâr
aklı