Tom doesn't speak French as fluently as Mary does.
- Tom Mary'nin konuştuğu kadar akıcı şekilde Fransızca konuşamıyor.
He is an American, but as he was born and brought up in Japan, he can speak Japanese quite fluently.
- O bir Amerikalı, ama o Japonya'da doğmuş ve büyümüş olduğu için, oldukça akıcı bir şekilde Japonca konuşabiliyor.
I don't speak English as fluidly as Naomi does.
- Ben Naomi'nin yaptığı kadar akıcı İngilizce konuşmam.
To improve your fluency, you should try speaking with native speakers as often as you can.
- Akıcılığınızı geliştirmek için, olabildiğince sık olarak anadili ile konuşanları denemelisiniz.
I heard her speaking English as fluently as an American.
- Onun Amerikalı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
She can speak French and she speaks it fluently.
- Fransızca konuşabilir, üstelik akıcı biçimde.
I'd like to speak French fluently.
- Fransızcayı akıcı biçimde konuşmak istiyorum.
I can't speak English as fluently as Naomi.
- Naomi kadar akıcı bir şekilde İngilizce konuşamam.
David can speak French fluently.
- David Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşabilir.