agreement. teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- anlaşması
- anlaşma
O, onun söylediğini anlaşma olarak aldı.
- She took what he said as meaning agreement.
Hintliler bu anlaşmadan mutlu değillerdi.
- The Indians were not happy with this agreement.
- sözleşme
Onunla resmi bir sözleşme yaptın mı?
- Did you make a formal agreement with him?
Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
- A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- antlaşma
- {i} kontrat
- {i} uyma
Tom anlaşma şartlarına uymadı.
- Tom has welshed on the agreement.
- {i} aynı fikirde olma
- concurrence
- birlik
- concurrence
- (isim) rastlantı, kesişim, zamanlaması rastlama, uyuşma, kesişme noktası, fikir birliği, elbirliği
- agreement
- konvansiyon
- agreement
- itilafname
- agreement
- söz birliği
- agreement
- uyuşum
- agreement
- misak
- agreement
- (Dilbilim) uzlaşım
- agreement
- şartname
- agreement
- karşılıklı taahhüt
- agreement
- bağıt
- agreement
- itilaf
- agreement
- (Ticaret) rıza
- agreement
- ahit
- agreement
- sosyal uzlaşma
- agreement
- mukavelename
- agreement
- sözbirliği
- agreement
- kabul
Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.
- An agreement acceptable to all parties was finally reached.
Tom başını sallayarak kabul etti.
- Tom nodded in agreement.
- agreement
- (Dilbilim) uyum
- agreement
- (Ticaret) karar
- concurrence
- ağız birliği
- concurrence
- aynı olma (fikir)
- concurrence
- (Politika, Siyaset) oy birliği
- concurrence
- söz birliği
- agreement
- ittifak
- agreement
- mutabakat
- agreement
- uyuşma
- concurrence
- mutabakat
- concurrence
- eş zamanlılık
- concurrence
- uyuşma
- agreement
- {i} kabul etme
Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
- We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- agreement
- {i} mukavele
- agreement
- anlaşma (diğer anlaşma türleri olan uzlaşmadan (accord) biraz daha bağlayıcı, antlaşmadan (treaty) ise biraz daha gevşektir
- agreement
- (Mimarlık) anlaşma sözleşme, mukavele
- agreement
- (Mukavele) sözleşme; iki ya da daha fazla tarafı özel ve anlaşılan görevler ve şartlarla bağlayan hukuki bir evrak
- agreement
- {i} pakt
- agreement
- (Askeri) ANLAŞMA; MUTABAKAT: Meclislerin onayına sunulmadan ve andlaşmaya nazaran daha az önemli konularda yapılan yazılı mutabakatlar
- agreement
- {i} razı olma
- agreement
- {i} uzlaşma
Uzlaşmamız gerekiyor.
- We need to come to an agreement.
Tom uzlaşmasını göstermek için başını salladı.
- Tom nodded his head to show his agreement.
- agreement
- akey
- concurrence
- aynı zamanda olma/uyuşma
- concurrence
- {i} kesişme noktası
- concurrence
- concurrently aynı zamanda
- concurrence
- {i} zamanlaması rastlama
- concurrence
- {i} elbirliği
- concurrence
- mutabık
- concurrence
- uygun
- concurrence
- birbirine yardımcı olan
- concurrence
- concurrent aynı zamanda vaki olan
- concurrence
- aynı noktaya doğru ilerleyiş
- concurrence
- aynı anda vaki oluş