Tom uzun süre Mary'yi görmedi.
- Tom hasn't seen Mary in ages.
Eski arkadaşlarımdan biri uzun süredir ilk defa beni ziyaret etti.
- An old friend of mine dropped in on me for the first time in ages.
Uzun zamandır bir erkek arkadaşım yok.
- I haven't had a boyfriend in ages.
Seni son gördüğümden beri uzun zaman oldu.
- It's been ages since I saw you last.
İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.
- The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
25 ve 54 yaşları arasındaki erkekler ve kadınlar en stresli yaşamlara sahiptir.
- Men and women between the ages of 25 and 54 have the most stressful lives.
Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We live in the atomic age.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We are living in the atomic age.
Senelerce Tom'u görmedim.
- I haven't seen Tom in ages.
Seni uzun zamandır görmedim. Seni en son ne zaman gördüğümü hatırlıyor musun?
- I haven't seen you for ages. Do you remember when I saw you last?
Biz uzun zamandır konuşmadık.
- We haven't had a talk for ages.
Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
- Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
Nükleer enerjinin dönemi henüz bitmedi.
- The age of nuclear power is not yet over.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
- I'm saving money for my old age.
İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
- He died of old age two years ago.
Çok uzun zamandır Tom'dan haber almadık.
- We haven't heard from Tom in ages.
Bunu çok uzun zamandır yapmadım.
- I haven't done this in ages.
Yaşlandığında güvenlik istiyorsan, şimdi biriktirmeye başla.
- If you want security in your old age, begin saving now.
Tom biraz yaşlanmadı.
- Tom hasn't aged one bit.
The surviving music of the High Middle Ages was primarily religious in nature.
Pek çok kişinin düşündüğünün aksine, Ortaçağ'da insanların çoğu dünyanın düz değil, küresel olduğuna inanıyordu.
- Contrary to what many people think, during the Middle Ages most people believed that the world was spherical, not flat.
Din, Ortaçağ'da önemli bir rol oynamıştır.
- Religion played an important role during the Middle Ages.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
O reşit olmadan önce öldü.
- She died before coming of age.
Yes, DSL is a better, faster and less expensive way to access the Internet. Unfortunately, it's saddled with back-office systems that belong in the Dark Ages and politics that may require regulatory oversight.
Put yourself back in the dark ages, the time before the Internet took off–say, the 1970s–and ask: What was the environment for creativity then?.
She could see the town below her, nestled on top of a low hill, surrounded by a crenellated wall from the Middle Ages.
Money's a little tight right now, let's age our bills for a week or so.
Sometimes age just shows up all by itself.
He grew fat as he aged.
Grief ages us.
One his first assignments was to age the accounts receivable.
There are three ages living in her house.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been ages since we last met.
It's been a long time since we last saw each other.
- It's been quite ages since we last met.
... >>Kevin Allocca: You have all of these fans all over the world of all different ages and ...
... I mean, I don't think we pass technology laws that are supposed to last through the ages. ...