I'm sorry, could you say that again?
- Affedersiniz, onu tekrar söyler misiniz?
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Excuse me. Who are you?
- Affedersiniz. Siz kimsiniz?
Excuse me. Can you direct me to the nearest subway station?
- Affedersiniz. Beni en yakın tramvay istasyonuna doğru yönlendirebilir misiniz?
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Sorry, I didn't hear.
- Affedersiniz, duymadım.
Pardon me, what place is this?
- Affedersiniz, burası hangi yerdir.
Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.
Sorry. I didn't mean to bother you.
- Afedersiniz. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Pardon me, I didn't know you were still there.
- Afedersiniz, hala orada olduğunuzu bilmiyordum.
Pardon me, do you speak English?
- Afedersiniz, İngilizce konuşur musunuz?
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, bu sandalye dolu mu?
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
I certainly don't condone that.
- Kesinlikle onu affetmem.
Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.
Forgive them, for they know not what they do.
- Onları affet, zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Tom never forgave himself for hurting Mary the way he did.
- Tom yaptığı tarz Mary'yi incittiği için kendini asla affetmedi.
Tom forgave Mary for losing all his money.
- Tom bütün parasını kaybettiği için Mary'yi affetti.
The teacher excused me for being late for class.
- Öğretmen derse geç kaldığım için beni affetti.
Excuse us for a second.
- Biran için bizi affet.
Excuse me, who is this woman?
- Afedersiniz, bu kadın kim?
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, burası dolu mu?
We have already forgiven you.
- Biz zaten sizi affettik.
You've never forgiven me, have you?
- Beni hiç affetmedin, değil mi?