Tom sevgiyle Mary'ye gülümsedi.
- Tom smiled at Mary affectionately.
Senin kedin çok sevecen değil, değil mi?
- Your cat isn't very affectionate, isn't he?
Tom çok sevecen bir kişidir.
- Tom is a very affectionate person.
Tom Mary'nin aşkını ve sevgisini nasıl kabul edeceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to accept Mary's love and affection.
Jessie, Joseph'le tokalaştı ve sevgi ile onu selamladı.
- Jessie shook Joseph's hand and greeted him with affection.
Ona karşı derin bir şefkate sahibim.
- I have a deep affection for her.
O çok şefkatli bir baba.
- He's a very affectionate father.
Beni sevdiğini biliyorum, ama senin için bütün hissettiğim sadece yakınlıktır.
- I know you love me, but all I feel for you is just affection.
O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.
- He shows warm affection for his children.
Bana sevgi dolu bir mektup gönderdi.
- He sent me an affectionate letter.
O her zaman akrabalarına karşı çok sevgi doludur.
- She is always very affectionate with her relatives.
Biraz şefkate ihtiyacım var.
- I need a little affection.
Kim sevgi ve şefkat istemez?
- Who doesn't want love and affection?
Ailesine karşı çok şefkatliydi.
- He was very affectionate with his parents.
O çok şefkatli bir baba.
- He's a very affectionate father.
O çok şefkatli bir baba.
- He's a very affectionate father.
Ailesine karşı çok şefkatliydi.
- He was very affectionate with his parents.
Usage note: often in the plural; formerly followed by to, but now more generally by for or toward(s); as, filial, social, or conjugal affections; to have an affection for or towards children.
Plutarch saith fitly of those who affectionate themselves to Monkies and little Dogges, that.