İşlerine karışmaya niyetim yok.
- I have no intention of meddling in your affairs.
Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
- We should draw the line between public and private affairs.
Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
- He has no connection with this affair.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
Bütün bu mesele bana bir baş ağrısı veriyor.
- This whole affair is giving me a headache.
Bütün mesele hakkında gizemli bir hava vardı.
- There was an air of mystery about the whole affair.
O tek-taraflı bir aşk ilişkisiydi.
- It was a one-sided love affair.
Hükümet sivil ilişkilerden zarar görüyor.
- A government suffers from civil affairs.
İş hakkında konuşmak ister misin?
- Do you want to talk about the affair?
Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?
- Don't you want to talk about the affair?
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
- A new affair is agitating the police administration.
Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
Hiçbir ülkenin başka bir ülkenin içişlerine müdahale etmemesi gerekir.
- No country should interfere in another country's internal affairs.
O, Japonya'nın içişleri hakkında iyi bir bilgiye sahip.
- He has a good knowledge of the internal affairs of Japan.
You know, Captain Raydor, I could probably be much more helpful with your Internal Affairs investigation.
Onlar olayı araştıracak.
- They are going to investigate the affair.
Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
- We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
- How can you tolerate this state of affairs?
Call girls, drugs and Ugandan affairs shook cabinet.
He used a hook-shaped affair with a long handle to unlock the car.
a difficult affair to manage.
The judge gave him ten days to get his affairs in order before beginning his sentence.
The judge gave him ten days to put his affairs in order before beginning his sentence.
His uncooperative attitude creates a difficult state of affairs for all of us.