Tom bilmediğini itiraf etmek istemiyordu.
- Tom didn't want to admit that he didn't know.
Bir zamanlar terörist bir gruba katıldığını Mary'ye itiraf etmek zorunda kalması Tom'u cesaretlendirdi.
- It took Tom every ounce of courage he had to admit to Mary that he had once been part of a terrorist group.
18 yaşın altındaki çocuklar içeri alınmazlar.
- Children under 18 are not admitted.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
- I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
Tom hatalı olduğunu kabul etmek istemez.
- Tom doesn't want to admit that he was wrong.
Tom, Mary'nin parasını çaldığını itiraf etti.
- Tom admitted that he had stolen Mary's money.
Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.
- I'm afraid he will never admit his guilt.
Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
- She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
- He is admittedly an able leader.
Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
- She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
- He is admittedly an able leader.
Kaliforniya, Amerika Birleşik Devletleri'ne kabul edilen 31'inci eyaletti.
- California was the 31st state admitted to the United States.
Çocuklar herkesçe bilinen değil.
- Children are not admitted.
Herkes dünyanın bir küre olduğunu kabul etti.
- Everyone admitted that the earth is a sphere.
Tom kırmızı şarabı döktüğünü kabul etti.
- Tom admitted to spilling the red wine.
Tom Mary'nin söylediğinin doğru olduğunu kabul etti.
- Tom admitted that what Mary said was true.
Tom hatasını kabul etti.
- Tom admitted his mistake.
the text does not admit of this interpretation.
he admitted his guilt.
to admit evidence in the trial of a cause.
the prisoner was admitted to bail.
the words do not admit such a construction.
... But if we're honest with each other, we'll also admit that ...
... the most satisfying in my career, I must admit. ...