O, belediye başkanı ile tanışıktır.
- He is acquainted with the mayor.
Sami katiliyle tanışık gibi görünüyordu.
- Sami seemed to be acquainted with his killer.
Hayır, onu tanımıyorum. Tabii ki, ben onun kim olduğunu biliyorum, ama ben şahsen onunla tanışmış değilim.
- No, I don't know him. Of course, I know who he is, but I'm not personally acquainted with him.
Onunla tanışmış olmak büyük bir onur.
- It is a great honor to become acquainted with her.
Suppose, therefore, a person to have enjoyed his sight for thirty years, and to have become perfectly acquainted with colours of all kinds.