I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
Make haste in case you are late.
- Geç kalma ihtimaline karşın acele et.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
She left here in a hurry.
- Buradan aceleyle ayrıldı.
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
She was a bit hasty in answering me.
- O bana cevap vermede biraz acele idi.
I had a hasty breakfast and left home.
- Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I could not stop by to greet you because I was in a hurry.
- Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.
She cleaned her room in a hurry.
- O aceleyle odasını temizledi.
His daughter hastily hid behind the yellow house.
- Kızı aceleyle sarı evin arkasında saklandı.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
As it was written in haste, the book has many faults.
- Acele ile yazıldığı için kitabın birçok hatası var.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.