Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm accustomed to getting up early.
Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.
- The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects.
Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
- Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
Kısa sürede kendini soğuk havaya alıştırdı.
- He soon accustomed himself to cold weather.
O hızla kendini yeni çevresine alıştırdı.
- He quickly accustomed himself to his new surroundings.
Tom burada çalışmaya alışmış durumda.
- Tom has gotten accustomed to it working here.
Yoluna çıkan herhangi birine rüşvet vermeye alışmış.
- He is accustomed to bribing anyone who gets in his way.
Tom dışarıda çalışmaya alışıktır.
- Tom is accustomed to working outside.
Annem zor işe alışık değildir.
- My mother is not accustomed to hard work.
Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.
- It seems like it will take me a while to get accustomed to life here.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm accustomed to getting up early.
Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.
- Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
Kısa sürede kendini soğuk havaya alıştırdı.
- He soon accustomed himself to cold weather.
O hızla kendini yeni çevresine alıştırdı.
- He quickly accustomed himself to his new surroundings.
accustomed to cold.
A well accustomed shop - Smollett.
An accustomed action - Shakespeare, Macbeth, V-v.
I shall always fear that he who accustoms himself to fraud in little things, wants only opportunity to practice it in greater.
... of this, and I'm slowly getting kind of accustomed to ...
... are accustomed to thinking about cell phones. To talk, to text, but also in large parts ...