Hepimiz onun pembe smokinine güldük.
- We all laughed at his pink tuxedo.
Uzun boylu adam, yakasına pembe bir karanfil takmıştı.
- The tall man wore a pink carnation in his lapel.
O, bıçaklanarak öldürüldü.
- Tom was stabbed to death.
O beni sırtımdan bıçakladı!
- He stabbed me in the back!
Saminin göğsünde bir bıçak yarası vardı.
- Sami had one stab wound to his chest.
Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
- Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
Pembe renkli bir arabam var.
- I have a pink-coloured car.
Kız kardeşimin arabası pembe renklidir.
- My sister's car is pink.
O beni arkadan bıçaklamaya çalıştı.
- He tried to stab me in the back.
Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.
- The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control.
Göğsümde saplama acısı vardı.
- I had a stabbing pain in my chest.
I'll give this thankless task a stab.