O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
- I differ from you on that point.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.