Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.